Hayat pahalılığının en çok etkilediği dar gelirli yurttaş zorunlu temel gereksinimlerinin dışında harcama yaparken kırk kez düşünüyor, olanakları ölçüsünde tasarruf yapmaya çalışıyor.
Dövizdeki yükselişi fırsat olarak değerlendirenlerin sakladıkları ürünlere gereğinden fazla zam yaparak satışa çıkarması hayat pahalılığını çekilmez boyutta artırıyor. Dolar ve Avro’daki yükselişe koşut damacana su fiyatı bile 150 TL’ye ulaştı. Su satıcıları akaryakıta gelen zamları gerekçe gösteriyor. Lakin ayda bir suya zam mı olur? Bu fırsatçılık değil de ne?
Peynir, süt, zeytin, et gibi temel gıda ürünlerinin fiyatı durmaksızın yükseliyor. Alışveriş için gittiğiniz markette, mahalle bakkalında fiyatların nasıl uçtuğunu rahatlıkla gözlemliyorsunuz. Yurttaşın hem mutfağında hem de cebinde ateş yanıyor. Cebi ve mutfağı yakan bu denli yüksek fiyatlara buzullar bile dayanmaz.
Emekli artık manavın, kasabın yolunu unuttu. Kıymanın kilosu 500 TL’ye dayanmış, en ucuz peynir ve zeytin 200 TL. Hal böyle olunca 10 bin TL aylık alan emekli nasıl karşılayabilsin temel gıda gereksinimlerini? Ucuz sebze ve meyve alabilmek için akşam gidebiliyor semt pazarına. Seçilmiş ürünleri bulabilirse alabiliyor.
Düşeceği açıklanan, ama bir türlü ateşi dindirilemeyen enflasyonun daha da artması kaçınılmaz görünüyor. 2024 yılında hedeflenen yüzde 36’lık enflasyonun gerçekleşmeyeceği, yüzde 45-50’e kadar çıkacağı ekonomistler tarafından belirtiliyor. Ekonomi yönetiminden farklı sesler, farklı açıklamalar geliyor. Uyum yok.
Eski Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan ile ekonominin dümenindeki Mehmet Şimşek arasında görüş farklılıkları olduğu dillendiriliyordu. Her ne denli babasının banka çalışanlarına uyguladığı baskıdan ötürü istifa ettiği vurgulansa bile eski başkanın istifasında Mehmet Şimşek ile uyum sağlayamaması etkili oldu.
Yerel seçimin ardından vatandaşın belini bükecek zamların gündemde olduğu aşikar. ÖTV, KDV, MTV’de artışlar olacağı kuvvetle dillendiriliyor. Doğalgaz ve elektriğe de hatırı sayılır zam gündemde. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Yurttaşı seçimin ardından acı reçete bekliyor. Bir anlamda iğneden ipliğe her şeye zam gelecek. Seçim öncesi oy kaygısı ile geciktirilen fiyat artışları 1 Nisan sonrası sağanak gibi yağacak.
Hükümet enflasyonu düşürme amacıyla yurttaşın can simidi olan kredi kartı taksitlendirmesini sınırlandırmaya yönelik çalışma yürütüyor. Kredi kartı her ne denli vatandaşın sıkıştığında imdadına yetişse de limitleri zorlayan alışveriş yapıldığı ortada. Tüketimi kısıtlayarak enflasyonun geriletilmesi amaçlanıyor olabilir. Ancak dar gelirli yurttaşı tümü ile alışverişten men edecek kredi kartı taksitlendirilmesinin kısıtlanması yerine diğer ekonomik önlemlerin yaşama geçirilmesi gerekmez mi? Hem kredi kartıyla yapılan alışverişler kayıt altına alınıyor, devletin gelirine katkı sağlıyor. Kart sınırlaması uygulanırsa kayıt dışılık artacak, devletin kaybı olacak.
Siyasi irade vatandaştan tasarruf ve kemerleri sıkmasını istiyor. 10 bin TL aylık alan emeklinin eti ne budu ne ki tasarruf yapsın. Zaten komik aylıkla geçinemiyor. Acı gerçekler ayna gibi ortada iken ondan tasarruf bekleniyor.
Asıl tasarruf yapması gerekenler, üç, dört yerden yüz binlerce TL maaş alanlar, devletin çakarlı araçları ile oluk oluk akaryakıt harcayanlar, rantla parasına para katanlar, en küçük yediğini içtiğini devlete fatura edenler. Önce kamuda tasarruf yapılsın. Gariban vatandaş zor ayakta duruyor, kıt kanaat geçiniyor.
Yerel seçimin hemen ardından zam sağanağına, acı reçeteye şimdiden hazırlıklı olsun vatandaş.