Kıymetli okuyucular birkaç hafta boyunca Meskun Mahallerde Muharebe konusunda yazılarıma devam edeceğim. Geleceğin harbini anlamamızı kolaylaştıracağı kanaatindeyim:
Yeni Dünya Savaşı’nın, “Ne zaman? Nasıl? Kimler tarafından başlatılacağı? Ne kadar süreceği? Hangi cephelerde geçeceği?” hep merak konusu olmuştur. En çok da kendi ülkelerinin bu savaşın sınırları içerisinde kalıp kalmayacağını belirleyen “Nerede?” sorusu ile başlama nedenlerine sahip olup olmadıklarını belirleyen “Nasıl?” sorusunun cevapları aranır olmuştur. Meskûn mahaller, bütün bu sorulardan “Nerede?” sorusunun cevabını, strateji ise “Nasıl?” sorusunun cevabını vermektedir. Her iki sorunun bütünleşik cevabı ise Meskûn Mahallerde Savaş Stratejisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Meskûn mahaller, en basit açıklamayla yerleşim merkezi ya da yeri anlamına gelmektedir. Kısaca, şehirlerde ki mahallelere benzetilebilir. Meskûn Mahaller, devlet yöneticileri ve askerler için her dönemde stratejik açıdan önemli bir konuma sahip olmuştur.
Tarih boyunca, savaş ile ilgisi olan strateji uzmanları, askerî planlamacılar, düşünürler ve akademisyenler meskûn mahallerde savaş harekâtlarını gerçekleştirmenin zorlukları ve bu mücadelede güvenlik güçlerini bekleyen olumsuzluklar hakkında uyarılarda bulunmuşlardır. Bu uyarıların en çok bilineni ise kadim Çin’in M.Ö. beşinci yüzyıldan üçüncü yüzyıla dek süren Savaşan Eyaletler döneminde yazılan “Savaş Sanatı” isimli eserinde Sun Tzu tarafından yapılmıştır. Sun Tzu, savaş planlaması yaparken şehirlere saldırmayı son seçenek olarak kaydetmiş ve kuşatmaya ancak son çare olarak başvurulacağını tavsiye etmiştir. “En kötü politika, şehirlere saldırmaktır” tavsiyesi askerî yazılar ve doktrinlerde geniş yankılar bulmuştur. Asırlar önce yapılan bu mantıklı tavsiyeye rağmen birçok savaş şehirlerde olmuştur. Dünyanın en çok bildiği, ilgisini çektiği ve güvenlik güçlerinin meskûn mahallerde karşılaşması muhtemel olan en temel savaş ve çatışmalara; Antik Yunan’da, Truva’da yaşanan kuşatma ve aldatmaya dayalı şehir savaşları, İkinci Dünya Savaşı, Vietnam Savaşı, İspanya İç Savaşı ve İrlanda Bağımsızlık Savaşı, Körfez Savaşları örnek olarak verilebilir. Günümüzde de Afganistan, Suriye, Irak, Libya, Yemen, İsrail, Ukrayna gibi ülkelerde savaşlar ve/veya iç çatışmalar devam etmekte, bunlara bağlı olarak meskûn mahallerde muharebe harekâtları ve/veya toplumsal olaylara müdahale harekâtları gerçekleşmektedir.
Küresel Barış Endeksi’nin (Global Peace Index - GPI) 2019 yılında yayınlanan 13’üncü baskısındaki raporuna göre; İzlanda, Yeni Zelanda, Portekiz, Avusturya ve Danimarka sırasıyla barışın en çok yaşandığı ilk beş ülke olurken, Afganistan, Suriye, Güney Sudan, Yemen ve Irak sırasıyla barışın çok uzak olduğu en son beş ülke olmuştur. Devam eden çatışma bölgelerinde ise Botsvana, Şili, Mauritius, Uruguay ve Singapur çatışma yoğunluğunun en az olduğu bölgeler sıralamasında ilk beş ülke olurlarken; Suriye, Afganistan, Yemen, Güney Sudan ve Pakistan en yoğun yaşandığı yerler olarak son sıradaki yerlerini almışlardır. Askerî bölgelerin en az olduğu ülke sıralamasında İzlanda, Macaristan, Slovenya, Yeni Zelanda ve Moldova ilk beş sırayı alırken; İsrail, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Kuzey Kore ve Fransa en çok askerî bölgeye sahip ülkeler olarak sıralamada ilk beş sırayı paylaşmışlardır.
Bu sonuçlardan da görüldüğü üzere dünyanın hemen her yerinde savaş ya da çatışmalar yüksek veya düşük yoğunluklu olarak devam etmektedir. Yakın gelecekte de hız kesmek bir yana artarak devam edecek gibi görülmektedir.
MESKÛN MAHALLERİN ÖZELLİKLERİ
Meskûn mahaller ya da günümüzdeki adıyla yerleşkeler, insanlık için yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Yerleşim yerlerinde insanlar için gereken yaşamsal her şey bulunurken, terörü besleyen her türlü ortam da mevcuttur. Sokaklar, caddeler, siteler, kenar mahalleler, kavşaklar, yer altı ve yer üstü sistemleri, yüksek binalar, bu binaların çatıları ve üst katları düzenli askerî birlikler için içinden çıkılması güç veya imkânsız durumları barındıran yapılar, kısaca labirentlerdir. Bu karmaşıklık çok sayıda bileşenin iç içe geçmesiyle oluşmuştur.
Bütün bu olumsuzluklarına rağmen meskûn mahaller hem siyasiler için hem de askerler için vaz geçilemez hedeflerdir. Çünkü kritik konumları, ekonomik güç göstergesi olmaları ya da sembolik değerleri sebebiyle, şehirlerin, savaşların en stratejik hedefleriyle yakından ilişkili olmaları bunun en önemli nedenlerinden biridir. İkinci önemli nedeni ise binalar ve altyapı tesisleri, sosyal hizmet ağları ve diğer askerî özellikleri nedeniyle günümüzün meskûn mahallerinin, modern çağın savaş alanlarına uygun ortamlara dönüşmüş olmasıdır.
Üçüncü önemli neden ise ülkelerin nüfus oranlarındaki artış, göçler ve mülteci hareketleriyle birlikte hızla artan şehirleşme oranları, küresel boyutta geleceğin savaşlarının büyük çoğunluğunun meskûn mahallerde geçeceğinin habercisidir.
2025 yılında yani kısa bir süre sonra dünya nüfusunun yaklaşık olarak 5 milyarının şehirlerde yaşayacağı ve bu nüfusun %75’inin sahil şeritlerine 200 km. uzaklıktaki alanlar içerisine yerleşeceği ve bu bölgelerde konuşlanacağı değerlendirilmektedir. Yine çok uzak olmayan 2030’lu yıllarda ise dünya genelinde en az 40 büyük anakent bölgesinin oluşacağı tahmin edilmektedir. İkinci Dünya Savaşında, Avrupa kıtasındaki askerî çatışmaların %40’ının meskûn mahallerde meydana geldiği ve ABD Deniz Kuvvetleri’nin dünya çapında gerçekleştirdiği 250 denizaşırı askerî müdahalenin %90’ı farklı şehirlerde gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Savaşların büyük bir ihtimalle meskûn mahallerde geçeceği gerçeğini göz önüne alarak bu yerlerin özelliklerine bakalım. Meskûn mahallerin üç temel özelliği vardır. İlk özellikleri, insanlar tarafından oluşturulan karmaşık fiziki ortamlara sahip olmalıdır. Bina özellikleri, yapılanma şekilleri ve genişleme düzeyleri başta almak üzere, hemen her yerleşke çeşitli boyutlarda farklılık göstermektedir. İkinci olarak meskûn mahaller, içerisinde nüfus yoğunluğu, etnik grup yapıları ve sosyokültürel grupları barındırmaktadır.
Nüfus yoğunluğu olarak çeşitli ölçekler kullanılmakla birlikte yaşayan nüfusun yüzdesi temel alındığında kırsal kesimde yaşayan nüfus yoğunluğu %15’in altında ise ağırlıklı olarak şehirleşmiş, %15 ile %50 arasında ise orta düzey kırsal bölge, %50’den fazla ise ağırlıklı olarak kırsal bölge olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu oranlar ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Örneğin bu rakamlar, Japonya için 500 bin kişinin yaşadığı yer kırsal kesim, bir milyon kişinin yaşadığı yer orta düzey yerleşke daha fazlası ise şehir olarak belirlenirken, Dünyanın birçok ülkesinde 500 bin kişinin yaşadığı yer şehir olarak kabul görmektedir.
Ayrıca nüfus artışları ve göç gibi nedenlerle birlikte yaşanan hızlı kentleşme, ekonomik, teknolojik, eğitim ve sosyokültürel değişikliklere paralel olarak mevcut şehir dokusunun değişmesine ve farklılaşmasına neden olmaktadır. Meskûn mahallerin üçüncü özelliği ise altyapılarının olmasıdır. İnsanların, meskûn mahallerdeki yaşamını kolaylaştırmak için kurulan bu altyapılar, yol, su, elektrik, gaz, kanalizasyon, peyzaj, çevre, ulaşım ve haberleşme gibi donanımların tümünün bileşkesinden meydana gelmektedir. Bu üç temel özellik meskûn mahallerde birbiri ile sürekli olarak etkileşim halindedir.
Bu temel üçlüyle birlikte meskûn mahaller, SASEHA (Siyasal, Askerî, Sosyal, Ekonomik, Haberleşme, Altyapı) olarak kısaltılabilecek sistemler ve diğer bileşenlerden oluşan karmaşık ve dinamik bir yapıya sahiptir. Bütünleşik bu unsurlar, etkileri nedeniyle Meskûn Mahallerde Muharebe (Savaş) Harekâtını diğer askerî harekâtlardan ayıran en önemli özellikler olarak ortaya çıkmaktadır.
Her meskûn mahallin savaşlara etkisi farklı olmaktadır. Dünya üzerinde birbirinin aynısı şehir, kasaba, köy kısacası meskûn mahal bulmak zordur. Birbirinin aynısı olarak kurulan toplu konutların, sitelerin yapıları aynı olsa bile içleri ve aile düzenleri farklıdır. Her meskûn mahallin kendisine özgü karakteristiği ve özelliği vardır ve bunlar meskûn mahallerdeki savaşların seyrine etki eder. Bu etkiler ise şöyle özetlenebilir. Meskûn mahaller en iyi planlanmış askerî harekâtlar için bile kısıtlayıcı veya engelleyici yapıya sahiptir. Daha da ötesi büyük şehirlerin güvenlik güçleri için yutucu etkisi vardır. Büyük şehirlerin yoğunluğu çoktur ve bu yoğunluğun, diğer ortamlardan daha zorlayıcı ve katlanarak artan etkileri bulunmaktadır. Şehirler güvenlik güçleri için sıkıştırılmış bir alan gibidir. Yüksek yapılar, hava indirme ve uçar birlik harekâtlarının yapılmasını, silahlı ve silahsız insan araçlarının (İHA ve SİHA) kullanımlarını neredeyse olanaksız hale getirir. Arapsaçına dönmüş şehirler, enkaz ve moloz yığınları, diğer arazi şekillerinden daha çok engel oluşturur ve askerî harekâtları zorlaştırır.
Meskûn mahal savaşlarında, Çatışma Kuralları (Rules of Engagement – ROE) çerçevesinde kullanılmasına izin verilmiş silah ve mühimmatlar kullanılabilir. Çatışma kuralları, bir görevde güç kullanımının miktarını, koşullarını ve sınırlamalarını belirler. Bu nedenle çatışma kurallarını doğru uygulayabilmek için yapılması gereken hususlar; düşman unsurlarını dost kuvvetlerden hızlı ve doğru bir şekilde ayırt edebilme özelliği, hedefleri hızlı ve doğru bir şekilde ateş altına alabilme yeteneği ve nokta hedeflere operasyon yapabilme kabiliyetidir. Meskûn mahallerin doğrudan ateşlerle kapatılamayan ölü alanları çoktur, ateş ve gözetleme alanları ise sınırlıdır.
Bina ve yolların yönlendirici özellikleri vardır. Meskûn mahaller, geri tepme etkisi ve geri tehlikeli bölgesi olan silahların kullanımlarını engeller. Düşmanın yalnızca gözünden koruyan gizleme, hem gözünden hem de ateşinden koruyan örtü özelliklerine sahiptir. Fazla kaynak kullanımını gerektirir ve iletişim zorlukları yaratır. Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik, Nükleer (KBRN) ve yangın tehditlerinden korunmak için özel tedbirler gereklidir.
Örneğin İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki Şehirlerin de kullanılmış olan Atom bombalarının yaratmış olduğu etkilerin hala devam ediyor olması bile tehdittin boyutunu gözler önüne sermektedir. Her şeyden önemlisi, çatışma alanlarının içerisinde sivillerin varlığı her yönden harekâtı engeller.
Meskûn Mahallerde Muharebe Harekâtları olmamasını temenni edilen bir savaş çeşididir. Ancak yukarıda yapılan açıklamalardan yola çıkarak ülke olarak, günümüz savaş ve çatışmalarının geçeceği değerlendirilen meskûn mahalleri ve buralarda gerçekleşecek muharebelerin stratejisini doğru tespit etmek ve her zaman hazır olmak durumundayız. Bir sonraki bölümde Meskûn Mahallerde Müşterek Harekâtların Özellikleri hakkında bilgi verilerek devam edilecektir.
BÖLÜM 2
MESKÛN MAHALLERDE MÜŞTEREK HAREKÂTLARIN ÖZELLİKLERİ
Bir önceki yazımızda meskûn mahaller ve bu yerlerde geçen savaşlar ile ilgili tanımlar, tarihsel süreci ve özellikleri hakkında bilgi verilmiş ve konuya kısa bir giriş yapılmıştır. Bugün ise Meskûn Mahallerde Müşterek Harekâtların Özellikleri hakkında bilgi vererek konuya devam edilecektir.
Günümüzün savaşları, geçmiş savaşlara oranla daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Birçok ülkenin silahlı kuvvetleri, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından NATO çatısı altında bir araya getirilerek dünyanın neredeyse her kıtasında müşterek harekâtlar gerçekleştirilmektedir. Bu harekâtların emir komuta zincirinden teşkilat (organizasyon) yapılarına kadar birçok özelliği birbirinden farklıdır. Konunun okuyucular tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için bu güne kadar gerçekleştirilen askerî operasyonlar ve faaliyetlerden bazılarını aşağıda örnek olarak verilmiştir.
- 12 Aralık 1996 yılında Bosna Hersek’te meydana gelen savaşın sonuçlanmasıyla oluşturulan ve ülkeyi istikrara kavuşturmak için kurulan askeri birlikler, İstikrar Gücü/Kuvveti adıyla anılmış ve İstikrar Faaliyetleri/Operasyonları (Stability Activities/Force) olarak görev yapmıştır.
- Ağustos 2005 yılında Atlantik’te meydana gelen ve 1800 kişinin ölümü ile sonuçlanan ve yaklaşık 125 milyar dolara mal olan beşinci seviyedeki Katrina Kasırgasının (Hurricane Katrina) yarattığı yıkımları ortadan kaldırmak için yapılan askeri müdahaleler, Sivil Otoritelerin Desteklenmesi (Defense Support of Civil Authorities) kapsamındadır. Aynı şekilde 17 Ağustos 1999 yılında Gölcük’te meydana gelen ve ülkemizi yasa boğan depremde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının kullanılması da bu görevler içerisinde değerlendirilebilir.
- Aralık 2004'te Güneydoğu Asya depremi, 2010'da Pakistan'da, Haiti ve Şili depremleri ve sel felaketi, 2015'te Nepal'de deprem ve Irak'ta çatışma, 2015-2016'da Yemen ve Libya'da insani kriz ve 2016'da Makedonya'da sel felaketinde gerçekleştirilen askeri faaliyetler, Yabancı İnsani Yardım (Foreign Humanitarian Assistance) operasyonlarıdır.
- 3 Ekim 1993'te Somali’de iki Amerikan Kara Şahin (Sikorsky Black Hawk) helikopterinin düşürülmesi ve 19 askerin öldürülmesi ile sonuçlanan Mogadişu Muharebeleri süresince ve sonrasında yaşananlar, Kurtarma (Recovery) operasyonlarıdır.
- 15 Mart 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşının sonucunda yaşanan ve sivillerin savaş bölgelerinden emniyetli bölgelere uzaklaştırılarak Türkiye, İran, Rusya ve Amerika Birleşik Devletlerine gönderilmeleri faaliyetleri, Savaşçı Olmayan Unsurların Tahliyesi (Noncombatant Evacuation) operasyonudur.
- 1948 yılında Arap-İsrail Savaşı’nda, Birleşmiş Milletler tarafından gönderilen gözlemci unsurların faaliyetleri, Barışı Tesis ve Barışı Koruma (Peace keeping and Peace making operations) operasyonlarıdır.
- 2 Ağustos 1990'da Irak'ın güneydoğu komşusu Kuveyt'i işgal etmesi ile başlayıp, 24 Şubat 1991 yılındaki Koalisyon güçlerinin yaptığı kara harekâtı ile Irak’ın Kuveyt’ten çıkarılması sonrasında Irak’ın sahip olduğu kitle imha silahlarının yok edilmesi ve yenilerinin üretilmesinin engellenmesi, Kitle İmha Silahlarına Karşı Koyma (Countering Weapons of Mass Destruction) kapsamındadır. Ancak daha sonra Irak’ın kitle imha silahı ürettiğine dair bir kanıt bulunamadığı açıklanmıştır.
- Amerika Birleşik Devletleri'nin 6 Ağustos 1945'te Uranyum-235 tipi atom bombasıyla Hiroşima'ya ve 9 Ağustos 1945'de, Plütonyum-239 tipi atom bombasıyla Nagasaki'ye yaptığı saldırılar askeri tarihte gerçekleştirilen tek nükleer saldırıdır. Bu tür felaketlerin yeniden yaşanmaması için gerçekleştirilen operasyonlar Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (Chemical, Biological, Radiological and Nuclear Response) tepkiler kapsamındadır.
- 1990’lı yıllarda uyuşturucu kaçakçılığının yanı sıra Kolombiya Hükümeti'ne savaş ilan etmiş olan Pablo Escobar’a karşı gerçekleştirilen faaliyetler Uyuşturucu ile Mücadele (Counterdrug Operations) operasyonlarıdır.
- Ülkemiz Türkiye dâhil dünyanın birçok ülkesinde dil, din, ırk ve siyasi temele dayalı ayrılıkçı terör örgütlerine karşı gerçekleştirilen operasyonlar Terörizmle Mücadele (Combating Terrorism) kapsamındadır.
- Amerikan Birliklerinin 2011 yılında Afganistan’da Taliban’a karşı uygulamış olduğu operasyonların büyük bir bölümü Ayaklanmalara Karşı Koyma (Counterinsurgency), harekâtlarıdır.
- Amerikan Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin bazı ülkelerin orduları tarafından, yabancı bir devlette fiili veya tehdit altındaki isyanlara karşı mücadelede bütünleşmiş ve senkronize, çok disiplinli yaklaşımları Dış Güçlere Karşı İç Güvenlik (Foreign Internal Defense) harekâtı olarak tanımlanmaktadır.
- Her ülkenin dış güçler tarafından gerçekleştirilen ve neredeyse insanlık tarihi ile başlayan güvenliği sağlamaya yönelik faaliyetler, Ülke Savunması (Homeland Defense) kapsamındadır.
- Sivil halka yönelik büyük ölçekli şiddet eylemlerini önlemek veya durdurmak için tasarlanan ve uygulanan yöntemler Toplu Katliamlara ya da Kitlesel Vahşete (Mass Atrocity Response) müdahale operasyonlarıdır.
- Türkiye ve Libya arasında 27 Kasım 2019 tarihinde imzalanan anlaşma Güvenlik ve İşbirliği (Security Cooperation) çerçevesinde tanımlanan bir anlaşmadır.
- Dağlık Karabağ'da Azerbaycan ile Ermenistan arasında 27 Eylül'de başlayıp 9 Kasım'da imzalanan ateşkes anlaşmasıyla sona eren altı haftalık savaş süresince askeri unsurların birbiri ile olan mücadelesi Askerî Çatışmalar (Military Engagement) olarak değerlendirilmektedir.
Örnekleri verilen bu operasyonların hemen hepsi meskûn mahallerde geçmesine rağmen her birinin amacı, yapılış şekli ve zorluk dereceleri birbirinde farklıdır. Meskûn mahallerin isimleri ve bölgeleri farklı olsa da gerçekleştirilecek müşterek harekâtların ortak özellikleri vardır.
- Meskûn mahaller, teknolojik olarak üstün güçlerin avantajlarını azaltabilir.
- Kara birliklerinin manevraları insan gücü yoğunluğuna sebep olabilir.
- Kara birliklerinin merkezî yapı ile irtibatı zayıflayabilir.
- Faaliyetler zaman alıcıdır.
- Meskûn mahallerdeki operasyonlar, sivil ve askerî kayıpların oranlarının artmasına neden olabilir.
- Meskûn mahallerde gerçekleştirilen operasyonlar diğer harekât çeşitlerinden daha kısıtlayıcı bir yapıya sahiptir.
- Meskûn mahal arazileri ve altyapıları, silah ve mühimmatların etkinliğini azaltır.
- Meskûn mahaller, savunan tarafa taarruz edenden daha fazla avantaj sağlar.
- Meskûn mahaller internet, basın, yayın ve her türlü medya organlarının yoğunlukla kullanıldığı yerlerdir.
- Bir taraftan sivil halkı koruma ve yardım etme, bir taraftan şehrin mevcut altyapısını koruma ve tahrip olanları restore etme gereklilikleri, öte yandan ise düşman unsurlarının yenilmesini sağlamak için yapılan görevler, dost unsurların kendi kendilerine çelişki yaşamalarına neden olur.
- Uluslararası kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörlerin varlığı ve katılımı operasyonları etkiler.
- Göreve yönelik istihbarat gereksinimleri meskûn mahallerde daha farklı, daha zahmetli ve hayati öneme haizdir.
- Şehirler heterojen yapıya sahiptir.
- Meskûn Mahallerde Savaş Harekâtları şehirlerin bütününde gerçekleştirilebilir.
- Taarruz, savunma ve istikrar operasyonları arasındaki muharebe ihtiyaçları tahmin edilemeyebilir.
- Şehirlerde, normal yolların dışında güzergâhlar belirleyebilmek özel ve paha biçilmez bir yetenek gerektirir.
- Meskûn Mahallerde Savaş Harekâtı gerçekleştiren kuvvetler bulaşıcı hastalıklara, Zehirli Endüstriyel Maddelere (TIM - Toxic Industrial Materials) ve/veya Kitle İmha Silahlarının (WMD - Weapons of Mass Destruction) saldırılarına maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
- Dost kuvvetler, şehir içerisinde düşman unsurlar tarafından çevrili olduğu için izole edilmiş duygusuna kapılırlar.
Meskûn mahallerdeki savaşların sınırlarını çizmek klasik savaşların sınırlarını çizmekten daha zordur. Meskûn mahallerdeki ortamlar, yukarıda yazılmış olan özelliklere sahip temel noktaları destekleyici karakteristik yeteneklere sahiptir. Bu özellikler; gizlilik, yayılma, çok maksatlı harekât, otonomi, taarruz/taktik akın yapabilme yeteneği, yalın ve basit muhabere yöntemleri kullanma, teknolojik erişim, basının gücünden faydalanma, siyasal savaş yöntemleri kullanma, teknolojiden yararlanabilmekten geçmektedir.
Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Meskûn Mahallerde Muharebe siyasiler ve askerler tarafından mümkünse tercih edilmeyen harekât türüdür. Ancak savaşların büyük bölümü meskûn mahaller de geçmekte ve bu harekât türüne bağlı operasyonlar ile gerçekleştirildiği de bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Akademik yazın incelendiğinde bu harekâtların en etkin uygulayıcılarının ülkemiz Türkiye’nin de içinde bulunduğu ABD, İngiltere, Rusya, İsrail gibi ülkeler olduğu, birçok ülkenin de bu yolda çabalarını arttırdığı görülmektedir. Dolayısıyla bütün bu kabul edilmesi zor gerçekten yola çıkarak Ülkemizin, bu alanda sahip olduğu yeteneklerini arttırarak devam etmesinin güvenlik açısından çok önemli olduğu değerlendirilmektedir.
Bir sonraki bölümde Meskûn Mahallerde Muharebe Stratejisi hakkında bilgi verilerek konuya devam edilecektir.
BÖLÜM 3
MESKÛN MAHALLERDE SAVAŞ STRATEJİSİ
Bir önceki bölümde Meskûn Mahallerde Müşterek Harekâtların Özellikleri ve buralarda yapılan harekâtlar ile bu harekâtlara bağlı olarak gerçekleşen operasyonlar hakkında özet bilgi verilmiştir. Bu bölümde ise Meskûn Mahallerde Savaşların Stratejisini kısaca inceleyerek konuya devam edeceğiz.
Strateji kavramının nereden geldiği hakkında farklı görüşler vardır. Bunlardan ilki Bizans döneminde Yunancada general anlamına gelen “strategos” kelimesinden türetilmiş olduğu görüşüdür. Diğer görüş ise Antik Atina'daki Savaş Konseyi üyesi ve askerî komutanı olan Strategus’un kontrolü altındaki bölgelere atıfta bulunmak için “strateji” kavramının ortaya atıldığı ve buna atfen kullanıldığı görüşüdür. Ancak strateji kavramı, 1799 yılında Fransız askerî düşünürü olan Kont Guibert’in bugünkü anlamda anlaşıldığı gibi “La Strategique” terimini kullanıncaya kadar dar kapsamlı coğrafi bölge anlamında kullanılmıştır. H. Igor Ansoff tarafından 1965 yılında yazılan “Kurumsal Strateji” kitabından sonra strateji kavramı siyasiler ve askerler kadar iş dünyası tarafından da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde askerler tarafından kullanılan strateji kavramını akademik yazına kazandıran ise savaş alanlarında edinmiş olduğu deneyimlerden esinlenerek yazdığı “Savaş Üzerine” kitabında strateji kavramını tanımlayan General Carl Von Clausewitz olmuştur. Kitabında stratejiyi; muharebelerin, savaşın amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanılması olarak tanımlamıştır.
Bu bilgilerden yola çıkarak Meskûn Mahallerde Savaş Stratejisi, amaçları gerçekleştirebilecek bileşenlerin tanımlanması, uygulanması (yönetilmesi) ile kontrol ve değerlendirilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Stratejik bileşenlerin tanımlanması safhası, stratejilerin ilk ve komuta kademeleri için en önemli safhasıdır. Üç temel bileşenden oluşmaktadır. İlk bileşen, üst bakış açısı olarak değerlendirilebilecek konsept bileşenleridir ve PESTAY (Politik, Ekonomik, Sosyal, Teknolojik, Askerî ve Yasal) olarak tanımlanan analiz tekniği ile ortaya konulabilir. Bu bileşenler daha çok siyasi otorite tarafından tanımlanması ve üst düzey askeri kademeler tarafından gerçekleştirilmesi gereken üst düzey unsurlardan oluşur. İkinci bileşen, daha alt seviyede olarak değerlendirilebilecek operasyon gücüdür.
Daha çok taktiksel düzeyde ele alınan ve askeri operasyonlara katılan ve planlayan askerî unsurlar tarafından gerçekleştirilen bileşenlerdir. Bu bileşenler PESTEDİ (Personel, Eğitim, Süreklilik (devamlılık), Teçhizat ve donanım, Elastikiyet, Deneyim (tecrübe) ve İstihbarat) olarak tanımlanan kelimelerinin baş harflerinden oluşan analizi tekniği ile açıklanabilir.
Üçüncü ve son bileşen ise göz ile görülmeyen el ile tutulamayan, ancak hissedilebilen kavramlardır. Bunlar, kuvvet çarpanları bileşenleridir. Kullanma yeteneği arttıkça katsayısı artan, azaldıkça katsayısı azalan, ancak hiç umulmadık bir anda bile savaşların seyrini değiştirebilen “görünmez bir el” (invisible hand) gibi olan kavramlardır.
Kuvvet çarpanı, en geniş anlamıyla, bir askerî birliğin savaş değerini ve genel kapasitesini artıran somut ya da soyut değişkenlerdir.
Diğer bir deyişle kuvvet çarpanı, bir askerî birliğin savaş gücünü misliyle arttıran değerlerdir. Geçmişten günümüze bütün komutanlar ve strateji uzmanları, değişik kavramları kuvvet çarpanı olarak görmüş ve savaşı kazanmanın temelini, bu kavramlara bağlamışlardır. Örneğin, Sun Tzu, planlama sürecinde öngörüler veya iyi hesaplama yapmanın önemini vurgulamış, planlama sürecinin bir parçası olarak rasyonel ve analitik hesaplamaların başarı şansını önemli ölçüde artırdığı sonucuna varmıştır. Buna karşın Clausewitz, sayısal üstünlüğün, muharip güçlerin savaş değerinin ve savaşın amacının ve koşullarından kaynaklanan tüm değişkenlerin savaşın sonucunu etkilediğini değerlendirmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise “Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyeti ile ölçülür” diyerek kuvvet çarpanı olarak subay ve komuta kademelerini görmüştür.
Günümüzde ise yukarıda belirtilen unsurlara ilave olarak kararlılık, motivasyon ve liderlik kavramları kuvvet çarpanı olarak değerlendirilebilir.
Meskûn Mahallerde Savaş Stratejinin ikinci adımını, stratejinin uygulanması aşaması oluşturmaktadır. Stratejinin uygulanması safhası, stratejik yönetimin icraya dayalı parçasıdır. Uygulama, organizasyon/birlik kültürünün dönüştürülmesinin yanı sıra liderler, astlar ve birliklerin başarısına bağlıdır. Uygulamanın ana amacı, birliklerin günlük karar alma süreçlerinin bir parçası olarak stratejiyi hayata geçirmektir. Doğru bir stratejik tasarlama, etkin bir uygulama ve başarılı bir görev için çok önemlidir. Ancak sıradan bir stratejinin mükemmel olarak uygulanması, mükemmel bir stratejinin sıradan uygulamasından çok daha iyidir.
Stratejinin son adımı ise kontrol safhasıdır. Kontroller, gerçek performans sonuçlarına (çıktı), performansı üreten faaliyetlere (süreçler) veya performansta kullanılan kaynaklara (girdi) odaklanmak için oluşturulabilir. Çıktı kontrolleri, amaçları, performans hedeflerini veya kilometre taşlarını kullanarak ve nihai sonuçlara odaklanarak hareket tarzlarının neler olması gerektiğini ortaya koyar. Süreç kontrolleri, görevlerin politikalar, kurallar, standart işletim prosedürleri ve bir üst/amirden gelen emirlerle nasıl yapılması gerektiğini belirtir.
Girdi kontrolleri, astların bilgileri, becerileri, yetenekleri, değerleri ve motivasyonları gibi kaynakları vurgular. Stratejik kontrol oluşturabilmek için bir sistem oluşturulması gereklidir. Stratejik kontrol sistemini oluşturmanın üç temel nedeni vardır. Bunlar;
- Stratejik kontrol sistemleri, birlikler arasındaki koordinasyonu kolaylaştırır.
- Stratejik kontrol sistemleri, komuta kademelerinin hedeflerine ulaşabilmeleri için motive olmalarını sağlar.
- Stratejik kontrol sistemleri, komuta kademelerinin, amaçlara ulaştıracak kararların aksayan taraflarıyla ilgili olarak, ast birlikleri ne zaman uyarmaları gerektiğinin belirlenmesine yardım eder.
Kısacası bu safhada, beklenen performans sonuçları ile elde edilen performans sonuçları arasındaki karşılaştırmanın ve değerlendirmenin yapılmasıdır. Eğer performans ve değerlendirme sonuçları olumlu ise uygulamalara devam edilir, performans ve değerlendirme sonuçları olumsuz ise olumsuzlukları düzeltici önlemler alınır.
Stratejik kontrol, tanımlanmış ve belirlenen düzenlemeler yapılarak amaçlara ulaşılmasını sağlamaktır. Stratejik kontrol ve değerlendirme safhası, stratejik amaçların tasarlanması ve uygulanmasını kontrol etmek ve değerlendirmek için kullanılan süreç olarak tanımlanabilir.
Ülkemiz Türkiye bu yazı dizisinin önceki bölümlerinde açıklanan ve savaşların meskûn mahallerde geçeceği yaklaşımlarına dayanarak, gelecekte meydana gelebilecek tehditlere karşı bugünden stratejisini yukarıda belirtilen yöntemlere göre belirlemeli ve güvenlik güçlerini bu stratejiye uygun olarak hazırlamalıdır.
BÖLÜM 4
VUCA DÜNYASI VE NATO ÜLKELERİNDE MESKÛN MAHALLERDE SAVAŞ STRATEJİSİ
Daha önceki bölümlerde Meskûn Mahallerde Muharebe Harekâtı ile ilgili genel bilgiler, müşterek harekâtların özellikleri ve buralarda yapılan harekâtlar ile bu harekâtlara bağlı olarak gerçekleşen operasyonlar hakkında özet bilgiler paylaşılmıştır. Bu bölümde ise VUCA Dünyası ve NATO ülkelerinde Meskûn Mahallerde Savaş Stratejisi ile konuya devam edilecektir.
Soğuk Savaşın bitmesiyle iki kutuplu dünya düzeni tek kutuplu hale dönüşmüştür. Dünyadaki karmaşık, muğlak ve belirsiz yapılar birçok kavramın yeniden tanımlanmasını gerektirmiştir. Günümüzde yaşanan bu ortam, VUCA olarak tanımlanmaktadır. VUCA kavramı ilk kez 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra asimetrik tehditlerin ortaya çıkması ile yeni güvenlik ortamını tanımlamak için ABD ordusu tarafından ortaya atılmıştır. Kaotik, çalkantılı ve hızla değişen yaşamı tanımlamak için sadece siyasi ve askeri yöneticiler tarafından değil iş dünyasının yöneticileri tarafından da sıkça kullanılmaktadır. VUCA, volatility (kayganlık), uncertainty (belirsizlik), complexity (karmaşıklık), ve ambiguity (muğlaklık) kelimelerinin İngilizce baş harflerinin birleşmesinden meydana gelen bir kısaltmadır.
VUCA kısaltması, akademi ve iş dünyasında, kendisini oluşturan baş harflerin tanımında genel kabul görmüş bir yapıya ulaşamamış olsa da genel anlam olarak günümüzün dünyasını tanımlamaktadır. Oyunun temel kuralları hakkında bilginin eksik, belirsiz, muğlak ve zeminin kaygan olduğu durumlara vurgu yapar. Sebep ve sonuç ilişkisinin anlaşılamadığı ve ne olacağını tahmin edebilmek için daha önceden yaşanmış bir örneğin (emsal) olmadığı durumları anlatır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasından sonra tek kutuplu dünyanın askeri oluşumu olan NATO, Afganistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Kosova’da “Barışı Tesis Etme” (Peace Making) ve “Barışı Koruma” (Peace Keeping) harekâtlarını yalnızca arazi koşullarında değil meskûn mahallerde de icra etmiş ve halen de etmeye devam etmektedir. Barışı tesis etme, bir anlaşmazlığın sona ermesini düzenleyen ve buna yol açan sorunları çözen diplomasi, arabuluculuk, müzakere veya diğer barışçıl çözüm yolları sürecinde gerçekleştirilen görevlerdir.
Barışı koruma ise, bir anlaşmanın (ateşkes, teslim olma veya benzeri bir anlaşma) uygulanmasını izlemek, kolaylaştırmak ve uzun vadeli bir siyasi çözüme ulaştırmak için diplomatik çabaları desteklemek üzere tasarlanmış ve anlaşmazlığın tüm büyük taraflarının rızasıyla gerçekleştirilen askerî operasyonlardan oluşmaktadır.
Dünyanın en büyük ve güçlü ordularından birisi olan ABD’nin Deniz Piyade Kuvvetleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı harekâtların büyük bölümünü meskûn mahallerde gerçekleştirmiştir. Diğer taraftan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra eski birlik ülkelerinin bir kısmının NATO'nun açılan yeni üyeler kervanına katılması, Afganistan, Bosna-Hersek, Kosova gibi dünya genelini ilgilendiren çok uluslu görevler, kriz yönetimi tatbikatları ve Barış İçin Ortaklık (BİO – Partnership for Peace – PfP) faaliyetleri günümüzdeki ittifakın temel yapısını oluşturmaktadır.
NATO, ittifak yapısını oluştururken aynı zamanda VUCA Dünyası gerçeğini de göz önünde bulundurarak geleceğe yönelik Şehirleşme/Kentleşme 2035 Projesi (NATO Urbanization Project 2035) üzerinde çalışmaktadır. Buna göre şehirleşme/kentleşme olgusu güvenlik kavramını önemli ölçüde etkileyecek bir eğilim olarak tanımlanmış ve buna göre konsept geliştirilmiştir.
Önümüzdeki yıllarda NATO’nun meskûn mahallerde meydana gelen savaşları bu konsept doğrultusunda gerçekleştireceğini, eğitim tesislerini buna uygun olarak yeniden kurgulayacağını ve eğitimlerini bu yaklaşıma uygun olarak tasarlayacağını göstermektedir.
Örneğin, ABD Silahlı Kuvvetleri meskûn mahallerde eğitim tesislerini, kendi ülkesi içerisinde tümen seviyesindeki birliklerinin üs merkezlerinde, ülke dışında ise Almanya, Kore ve Havai’de olacak şekilde kurgulamıştır. İngiltere ise Soğuk Savaş döneminde Alman tarzına uygun olarak kurduğu meskûn mahallerde savaş köyünü, her yıl ilave eğitim tesisleri yaparak günün koşullarına uygun hale getirmekte ve büyük maddi yatırımlar yapmaktadır. Bu konuda ki en büyük gelişmelerden birisi ise Almanya’da yaşanmaktadır. 2018 yılında Alman Silahlı Kuvvetleri askerlerinin en gerçekçi ortamlarda eğitim yapabilmesi için Schnöggersburg’da devasa büyüklükte bir mülk üzerinde 140 milyon avrodan fazla maliyete sahip, içerisinde havaalanı, metro sistemi, binalardan binalara geçiş sağlayabilen ve her türlü hazırlığın yapılabileceği bir şehir kurulmuştur.
Aynı şekilde diğer NATO üyesi olan Fransa, İspanya, Portekiz, Danimarka gibi ülkelerde aynı yolda ilerlemekte ve meskûn mahallerde muharebe tesislerini kurup geliştirmekte ve buna uygun eğitimlere önem vermektedir. Daha önceki bölümlerde de açıklandığı gibi yukarıda belirtilen ülkelere ilave olarak Rusya, İsrail, Çin gibi birçok ülkenin de bu yolda çabalarını arttırdığı görülmektedir.
Ülkemizin, bu alanda sahip olduğu yetenekler ise dünyanın birçok ülkesine askeri seviyede eğitim verebilecek düzeydedir. Ancak bu yeteneğinin arttırılarak devam etmesinin güvenlik açısından çok önemlidir.
Bu yazı ile dizi olarak hazırlanan meskûn mahallerde savaş stratejisi konusunun sonuna gelinmiştir. VUCA dünyasının yarattığı kaygan, belirsiz ve muğlak dünya düzeni Covid 19 ile daha karmaşık bir hal almıştır. Siz istemeseniz de savaşın sizi isteyip istemeyeceği belli değildir. Dolayısıyla savaşların “nerede” geçeceği sorusunun cevabını veren meskûn mahaller ile “nasıl” sorusunun cevabını veren strateji konularının bileşiminden oluşan meskûn mahallerde savaş stratejisi oluşturulmalı ve daima günün koşullarına göre güncellenmelidir.
NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip ülkemizin bu doğrultuda hazırlık yapması ve geleceğini buna göre kurgulamasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.