İnsanlığın beş aşkı

Bir aşk için en fazla ne yapabilirsiniz? Aşkı için herkese karşı gelen Napolyon’dan, güzeller güzeli Helen için büyük bir savaşa sebep olan Paris’e  kadar, uğruna filmler çekilen, kitaplar yazılan tarihin en büyük beş aşkını sizin için yazdım.

1-HELEN-MENELAUS VE PARİS

Uğruna Truva Savaşı çıkarılmış güzeller güzeli, Zeus’un kızı olduğu iddia edilen Helen’i duymayan yoktur. Onun adı “Truvalı Helen” dir. Efsane olmuş aşk hikayelerinden biridir ona duyulan aşk.

Helen evlenecek yaşa geldiği vakit yakışıklı, zengin ve itibar sahibi bütün yunan gençleri onun peşine düşerler. Ancak Helen’in babası Kral Tyndareos, red edilen damat adaylarının daha sonra bir taşkınlık yapmasından korkar ve onu istemeye gelen herkese yemin ettirir. Helen kimi seçerse seçsin onun evliliğini ve huzurunu koruyacağına dair söz verdiren bir yemindir bu. Ardından damat olarak Menelaus’u seçer. Menelaus daha sonra kral olur.

Helen, Sparta’nın kraliçesiyken, kendinden 9 yaş küçük Truva prensi Paris tarafından kaçırılır. Bazı hikayelerde ise Menelaus’la süren 10 yıllık evliliği sonrasında Paris ile kaçtığı belirtiliyor. Ardından Menelaus, eski damat adaylarına yeminlerini hatırlatıyor ve onları bir araya toplayarak tarihteki en büyük Yunan ordusu ile tarihin en büyük savaşlarından birini veriyor.

Birçok filme konu olan savaşı en son Brad Pitt, Eric Bana, Orlando Bloom ve Diane Kruger’ın rol aldığı Truva filmi ile tekrardan hatırlamıştık. Tarihte Helen’in hikayesi filmdekiden daha farklıdır. Büyük aşk Paris’in Truva savaşında ölmesiyle sonra erer. Helen ise Menelaos tarafından tekrardan Sparta’ya geri getirilir.

2-MARC ANTHONY VE KLEOPATRA 

Tarihte aşk hikayeleri dendiği zaman ilk akla gelenlerden biridir Mark Antony ve Kleopatra hikayesi. Julius Ceasar’ın ölümünden sonra Roma’nın doğu bölgesinin idaresi Marc Anthony’e geçer. Marc Anthony’de Mısır’ın efsane kraliçesi Kleopatra’nın büyüsüne kapılır. Kleopatra tahta oturacak bir kraliçe olma isteğinde olmuştur. Bu yüzden de siyasi birlikteliklerini her zaman aşk hayatına taşıdığı söylenir. Keza Sezar ile olan birlikteliği de bu şekilde sürmüştür.

Marc Anthony yani Antonios ile 10 yıl süren tutkulu bir aşk yaşar Kleopatra. Bu birliktelikte 3  çocuk ve büyük siyasi başarılar elde edilir. Bu aşkın sonu ile ilgili anlatılan hikayelerden biri gözlerini kör eden aşk sonucunda diğer sorumluluklarının hiçbiri ile ilgilenemez duruma gelmeleri sonucunda Roma’ya karşı birlikte büyük bir savaşa girip kaybetmeleri akabinde Anthony’nin Kleopatra’yı sorumlu tutması ve ve onun kendisi için öldüğünü söylemesidir.

Bu duruma dayamayan Kleopatra kendini anıtına kapatır. Kleopatra’nın öldüğünü düşünen Marc Anthony intihar eder fakat ağır yaralı olarak kurtulur. Biricik aşkının ölmediğini öğrenen Marc Anthony, Kleopatra’nın yanına gider ve kollarındayken can verir. Bu hikaye de tarihin en büyük aşk hikayeleri arasındaki yerini alır.

Bir diğer konuşulan son ise Antonius’un donanmasının güçsüzlüğünü görmesi üzerine kendi donanmasını geri yollaması ve Antonius’un ağır mağlubiyet sonrası intihar ederek hayatına son vermesi sonrasında Kleopatra’nın da kadehindeki zehirli şarabı içerek hayatına son verdiğidir. Ardından da onu bir yılanın zehirlediği haberleri yayılır…

3- HÜRREM VE SÜLEYMAN 

17 yaşında Osmanlı Sarayı’na giren cariye Hürrem ile cihan imparatoru Kanuni Sultan Süleyman arasındaki aşk, Türk aşk hikayeleri arasında bir unutulmaz olarak yer alır. Galiçya bölgesinden esir alınan bir papaz kızı olan Roksalana, zekasıyla, güler yüzü ile sarayda hemen dikkat çekmeyi başarmıştır. Ona Hürrem adı verilmiştir. Hürrem kendine aşık eder cihan padişahını ve onun nikahlı eşi olur. Dik başlıdır Hürrem! Dediği dediktir.

Esir gelen bir cariye olup hükümdara aşık olmak ve onu kendine delice aşık etmek her devirde meydana gelebilecek bir olay değildir elbette. Tarihteki ilk nikahlı eştir Hürrem ve Hürrem Sultan olarak anılarak Osmanlı Devletinde yönetim hakkı olan tek kadın olmuştur. Kanuni’den 4 sene önce hayata gözlerini yumar, geriye kalan tarihi aşklar ve aşk mektupları olur…Şimdi bu aşka Hürrem’in yazdığı mektuplardan bügünkü Türkçemizle aktarayım.

Sen gamlı kederli yüreğimin tek ilacısın. Gönlüm ancak senin yanında huzur bulabilir. Bu kölen sinesinden fışkıran özlem dolu yüz binlerce yanık yakarışı sana arz eder. Bu çaresiz kulun sana karşı en ufak bir kusur işlemişse, kıyamet günü Allah bunun hesabını sorsun. Benim yüzümden en ufak bir üzüntüye düştüyseniz, rahatım zahmete varlığım yokluğa ve sağlığım hastalığa çevrilsin. Eğer böyle bir şey yapmışsam kahrımdan perişan olup inim inim inlemek bana revadır.

Benim güneşim ve mutluluk kaynağım, ayrılık acısıyla ciğeri kebap olmuş gecesi gündüzüne karışmış, hasret denizinde boğulmuş bu çaresiz kulunuzun halini sorarsanız biliniz ki sultanımdan ayrı kaldığım için inleyen feryat ve figan eden bir bülbül gibiyim. Allah çektiğim bu acıyı kimseye yaşatmasın. Hassaten bir buçuk aydır sizden bir haber alamıyordum. Allah şahidimdir sabahlara kadar ağlıyordum. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Gözlerim kapılarda sizden gelen bir haber var mıdır diye beklemekteydim. 

Ömrüm azizim sultanım, Allah’tan tek dileğim ve yüreğimin biricik arzusu size tekrar kavuşabilmek ve ışık saçan yüzünüze bir defa daha bakabilmektir. Artık bir daha ayrılık olmasın. Rabbimden elbette dilerim ki benim sultanım candan ve gönülden sevdiğim şahım, dünyada ve ahirette hep mutlu olsun. Düşmanlarına karşı daima zaferler kazansın. İyi biliyorum ki, benim sultanım bu kulunu kaderin bir cilvesi ile gördü ve sevdi bu kulana mutluluk ve huzur ihsan etti.

4-NAPOLYON VE JOSEPHİNE

Napolyon ve Josephine arasındaki aşk tam olarak karşılıklı büyük bir aşk hikayesi midir bu konu biraz muallak. Napolyon, Josephine’ye büyük bir aşk ile bağlıyken Josephine ise Napolyon’dan daha çok onun gücüne aşıktı. Basit bir köylü kızıyken ülkenin kraliçesi konumuna kadar yükselen Josephine, 32 yaşında ve iki çocuğa sahipken Napolyon ile evlenir.

Kendinden beş büyük olan ve daha önce bir evlilik yapan bu kadına ilk görüşte aşık olur Napolyon. Onun güzelliği işvesi, cilvesi Napolyon’u çok etkiler. Josephine de Napolyonun kahramanlık hikayelerini ağzı açık dinler. Bir tutku duyar Napolyona’a ve ne zaman ne yapmasını gerektiğini daima bilir Josephine. Napolyon imparator olduğunda önünde eğilir ve onu selamlar. İmparatoniçe olma arzusu artar her an. Hanedandan gelen bir kadın olmaması sebebi ile herkes karşı çıksa da bu duruma Napolyon kimseyi dinlemez. Bir imparatorun gözünü aşk işle kör etmek ve imparatoniçe olmak… Daha fazla ne isteyebilirdi ki Josephine…

Napolyon uzun süren savaşlarla uğraşırken o daha çok sarayda partiler ve eğlenceler düzenlemekle meşgul olur. O her gün mektup yazsa da cevap vermez, soguk mektuplarla onu çılgına çevirir. Onun bu tavrı Napolyon’u çılgına çevirse de daha da bağlar. Erkeğini süründüren bir aşk hikayesidir onlarınki.

Bu durum sebebi ile bütün hanedanlık ona karşıdır ancak Napolyon’un gözünü kör eden aşkı sayesinde her istediğini yapabilir. Fakat bir sorun vardır; Napolyon’a veliaht olabilecek bir çocuk doğramamıştır ancak Napolyon’un onu terk edeceğini hiç düşünmez. Sonunda işler onun için iyi gitmez ve Napolyon ayrılık kararı alır. Başka biriyle evlenip bir veliaht sahibi olan Napolyon’un ölürken bile son sözü Josephine olur…

5-FRİDA KAHLO VE DİEGO RİVERA

Tarihin en büyük aşk hikayeleri arasında yer alan bu hikayenin adresi Meksika. Biri çapkın, ünlü ve tüm ülke tarafından bilinen ressam Diego Rivera, diğeri ise sağlık sorunlarıyla dolu bir çocukluk ve 18 yaşında geçirdiği trafik kazası sonrası kendini resme adamış Frida Kahlo.

Birbirlerinin sanatına hayran birbirlerine ise aşık olurlar. Evlendikleri 1929 yılında Diego 42, Rivera ise 22 yaşındaydı. Yaşları kadar bedenleri arasında da fark vardı çiftin, bu yüzden fil ile güvercinin evliliğine benzetildi.

Büyük bir aşk ile başlasalar da Diego’nun kadınlara olan düşkünlüğü hiç bitmedi. Frida’nın kardeşi de dahil olmak üzere birçok kadın yine hayatındaydı. Frida’nın sağlık sorunları hiçbir zaman bitmedi. 30’dan fazla ameliyat geçirdi. İstedikleri çocuğa da sahip olamadılar. 1939 yılında boşandılar bir yıl sonra yeniden evlendiler. Aralarında büyük bir tutku olsa da sonuç hep hüsran oldu. Frida’nın 1954 yılında hayata gözlerini yumması ile bu aşk hikayesi son buldu… Frida onunla olduğu yıllarda da özledi Diego’yu, olmadığı yıllarda da. Onu her daim sevmeye devam etti. Onların aşkı için sadakatsiz ancak ölümsüz diyebiliriz galiba.

{ "vars": { "account": "G-1REJ3H5V8B" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }