Kaplumbağaları Nasıl Uçurduk?
Bizim Tosbağalardan Binlercesi Zorunlu Göçle Ninja Diyarına Sürgüne Gönderilmiş
Çocukların belleklerinde yer eden en sevimli hayvanların başında kaplumbağalar gelir. Birçok bölgede kaplumbağaya tosbağa denir. Kaplumbağalar masallarımızın ve öykülerimizin kahramanlarındandır. Yavaşlığın sembolü kabul edilir. İnanmayın. Yarışta tavşanı geçmiştir. Zenon’un paradoksunda Aşil’in asla yetişemediği canlıdır. Uzun ömür sürdükleri bilinir.
Türkiye’de her iktidarın ilk övündüğü konulardan biri ihracat atağıdır. Her iktidar ihracatta patlama yapar (!) Bu demektir ki, işler tıkırında, mal satıp döviz kazanıyoruz. Sattığımız ürünler arasında kimsenin aklına gelmeyenler de var. Bir avuç döviz uğruna neler neler sattığımızın en ilginç örneği kaplumbağalarımızın Japonya yolculuğudur. Türkiye’den ihraç edilen ürünler listesine giren zavallı kaplumbağaların Okyanus ötesine sürgün edildiklerinin öyküsünü okumaya yüreğiniz dayanacak mı, bilmiyorum.
Çok eskilerden değil, bazılarımızın “unutkan varlık olduğumuzu da unutup” Türkiye’nin güllük gülistanlık olduğunu zannettiği 1990’lı yıllardan bir Türkiye gerçeğini hatırlatacağım.
Ak Parti Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan, henüz 30’lu yaşlarında,1993-1995 yılları arasında, Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürü olarak 2,5 yıl kadar görev yaptı. Ceylan’ın üstlendiği görevler arasında yok yok! TBMM Çevre Komisyonu üyeliği, Yurt Dışına Kaçırılan Kültür Varlıklarını Araştırma Komisyonu, Hayvan Haklarını Araştırma Komisyonu, İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu Başkan Vekilliği, Müsilaj Araştırma Komisyonu üyeliği, Doğa Koruma Vakfı Başkanı, Ankara Meclisi Başkanlığı, Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu üyeliği bunlardan bazılarıdır. Kısaca, Nevzat Ceylan doğa dostudur, çevrecidir, tabiat aşığıdır ve ülke sevdalısıdır.
Nevzat Ceylan, “Doğada Ceylan İzi” adlı bir kitap yazdı. 715 sayfalık bir çalışma. Kitabın editörlüğü de bana nasip oldu. Kitapta, Nevzat Ceylan’ın Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü görevinde bulunduğu döneme ilişkin yüzlerce acı tatlı anı ve bürokrasi çarkının işleyişindeki çarpıklıklardan ilginç örnekler var.
Japonya’ya gönderilen kaplumbağalarımızın öyküsü de “Doğada Ceylan İzi”nden alınmış, tarafımdan biraz değiştirilerek öyküleştirilmiştir.
Nevzat Ceylan göreve atandıktan bir süre sonra, Av ve Yaban Hayatı Daire Başkanı Sabit Tarhan imzalanmak üzere bir olur yazısı getirir. Bürokraside olur yazısı, işi nihai olarak onaylamak anlamı taşır.
Nevzat Ceylan, şimdi rahmetli olan Sabit Tarhan’ın getirdiği olur yazısına bakar ve gözleri fal taşı gibi açılır. Şaşkınlık içindedir. Olurun konusu kaplumbağaların okyanus ötesine sürgüne gönderilecek olmalarıdır. Anlayamaz, yazıyı bir daha okur. Türkiye’de yetişen sekiz binden fazla kara kaplumbağası, bir firma tarafından Japonya’ya ihraç edilecektir. Olur, buna ilişkindir.
Nevzat Ceylan, Daire Başkanı Tarhan’a sorar, “Bu da neyin nesi? Kaplumbağalarımız Okyanus’u aşıp Japonya’ya mı uçacak? Binlerce kaplumbağayı sürgün mü ediyoruz?”
Sabit Tarhan, açıklama yapar. Bir firma Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğüne, Japonya’ya kaplumbağa ihraç etmek üzere başvuruda bulunmuş. Genel Müdürlük devTrakya Bölgesinden kara kaplumbağası toplamak için gerekli izni vermiştir. Firma, Trakya’nın bağlarından, dağlarından binlerce kaplumbağa toplatmıştır. İnsanlar birkaç lira kazanmak için çuval çuval kaplumbağaları alım yapılan merkezlere getirmiş, kaplumbağalar buralardan bir merkeze taşınmış, Japonya’ya gönderilmek üzere adeta bir büyük dağ meydana gelmiştir.
Nevzat Ceylan, yazıyı imzalamaz ve geri gönderir. Kaplumbağaların tekrar doğaya bırakılmalarını söyler. Ertesi gün Başkan Sabit Tarhan, elinde aynı yazı, Nevzat Ceylan’ın makamına gelir. Şu açıklamayı yapar:
“Efendim, bu kaplumbağaların sayısı sekiz binden fazla. Tekrar doğaya bırakılmaları mümkün değil. İhraç izni gecikirse bunların yaşama şansı da azalacak. Ayrıca bunların toplanabileceklerine ait izni de bakanlık olarak biz verdik. İptal etmemiz mümkün değil. İptal durumunda firma tazminat talebinde bulunur ve davayı kazanır. Biz ödemek zorunda kalırız.”
Başkan Tarhan’a, toplama izni verilmesinin yanlış olduğunu söyleyen Nevzat Ceylan, yazıyı yine imzalamaz. Vicdanen çok rahatsızdır. Geceleri kaplumbağalar rüyalarına girer. Toplandıkları Trakya’nın bağlarını, dağlarını ve onların oradaki yaşam alanlarını hayal eder.
Kaplumbağaların, Japonlar tarafından evlerinde beslendiğini öğrenen Ceylan, “Kaplumbağaları Japon çocukları çok severmiş. O nedenle Türkiye’den kaplumbağa gönderilirmiş. Uykularım kaçmıştı” diye o sıkıntılı günlerini anlatır.
Bundan sonrasını Nevzat Ceylan’dan dinleyelim.
“Kaplumbağaların yeniden doğaya salınmasının güçlüğüne inanıyordum. Japon aile ve çocuklarının bu kaplumbağalara iyi bakacağını iyimser olarak tahmin ediyordum. Kaplumbağaların, hayvan sevgisinin yaygınlaşmasına vesile olacağını düşünüyordum. Belki de kendimi avutuyordum.
Ertesi gün kaplumbağa ihracatına ait yazıya çaresiz ‘olur’ verdim. Ama vicdanım rahat değildi. Hala o kaplumbağalar aklımdadır. Görevden ayrıldıktan sonra da kaplumbağa ihracatına yeniden izin verildiğini duydum ve üzüntüm bir kat daha arttı.”
Ninjalar daha Türkiye’ye gelmemişti. Ninjalarla sonra tanışacaktık. Ama Türkiye’nin tosbağaları denizler aşıp, Okyanusları geçip Japonya’ya gidiyordu. Her şey bir avuç döviz içindi.
Yüreğimizi sızlatan bir Türkiye gerçeği. Maalesef buna benzer birçok acıklı öykümüz var. Gözyaşımızı dindirmese de bir kaplumbağa fıkra ile veda edelim.
Kaplumbağalar bir gün piknik yapmaya karar vermişler. Yer olarak dağın zirvesindeki en büyük ağacının altını seçmişler. Hazırlıklara başlamışlar, 10 yıl geçmiş, 20 yıl geçmiş, 30 yıl geçmiş, hazırlıkları bitirmişler.
Yola çıkmışlar, 10 yıl geçmiş, 20 yıl geçmiş, 30 yıl geçmiş, 40 yıl geçmiş, 50 yıl geçmiş, 100 yıl geçmiş ağacın altına varmışlar. Yemekleri hazırlamaya başlamışlar, 10 yıl geçmiş 20 yıl geçmiş, 30 yıl geçmiş hazırlıklar bitmiş. Yemeğe başlayacaklar, gazoz açacağı yok.
Ne yapacağız, ne yapacağız diye kara kara düşünmeye başlamışlar. En yaşlı kaplumbağa öneride bulunmuş: “En genç kimse gazoz açacağını o getirsin. Ben dayanamam” demiş. Öneri benimsenmiş, gazoz açacağını getirmekle görevlendirilen genç kaplumbağa “Ama ben gelmeden yemeğe başlamayın” demiş.
Yola çıkmış, 10 yıl geçmiş, 20 yıl geçmiş, 30 yıl geçmiş, 50 yıl geçmiş 100 yıl geçmiş, 150 yıl geçmiş, 200 yıl geçmiş. Yaşlı kaplumbağa, “Ben dayanamayacağım, ölüyorum. Ölmeden önce bir şeyler yiyeceğim" demiş. Tam ilk lokmayı ağzına koyarken çalılıklar sallanmış, genç kaplumbağa çıkarak "Biliyordum yiyeceğinizi, gitmiyorum işte!” diye bağırmış.