Zeynep Kamil Hastanesi’nde doğan bütün çocukların ön isimleri Zeynep veya Kâmil olarak kabul edilmektedir. Hastaneyi yaptıran Zeynep Hanım ve eşi Yusuf Kâmil Paşanın böyle bir talebi olmamıştı. Fakat, zamanla kendiliğinden gelişen ve toplumda kabul gören bu anlayış, güçlü bir vefa duygusundan kaynaklanmış olmalıdır.
Üsküdar Zeynep Kâmil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1882 yılında açıldı. Banileri; Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa ile Eşi Zeynep Hanımdır. Çift 1845 yılında evlenmişti. Bir ara kendi iradeleri dışında boşanmak zorunda kaldılar ama bu uzun sürmedi. Yeniden nikâhlandılar.
Paşa 1876 yılında öldü, Zeynep Hanım da on sene sonra. Mutluydular. Hiç çocukları olmadı. Ama öyle büyük vefa örneği sergilediler ki; binlerce Zeynep ve Kâmil’in dedesi ve ninesi sayılıyorlar. Bu çocukların sayısı her geçen saniyede artıyor ve artmaya devam edecek
Zeynep Hanım, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın en küçük kızıydı. 1826 Yılında doğdu. Hani derler ya, ağzında altın kaşıkla doğmuş, işte öyle şanslıydı. Ailesi çok zengindi. Mısır’da yaşıyorlardı ama Osmanlı İmparatorluğu’nun denetimindeydiler. İstanbul’la çok sıkı bir ilişkileri bulunuyordu. Babası, önceleri Mısır’daki Osmanlı kuvvetlerinin esasını teşkil eden Arnavut birliklerinin ikinci kumandanıydı, sonra da valisi. Mısır’daki hâkimiyetini ve nüfuzunu hızla genişletmiş, mevcut otoritesini muhafaza ettirerek yayılmacı bir politika izlemiş ve başarılı olmuştu.
Osmanlı İmparatorluğu 1841 tarihli bir fermanla, Mısır’ın irsî idaresinin bundan sonra Mehmed Ali Paşa soyundan gelen en büyük erkek evlâda verileceğini ilân etti. Paşa, ülkenin her alanda gelişmesini ve gelirini ciddi bir şekilde arttırdı. Özellikle de hububata paralel olarak pamuk ziraatında ciddi mesafeler alındı. Pamuk cinsi ıslah edildi ve Mısır, pamuk üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerden biri oldu.
İstanbul'da yeniden nikahlandılar
Yusuf Kâmil Bey, 1808 Yılında Arapkir’de doğmuştu. Küçük yaşta babasını kaybedince amcası Gümrükçü Osman Paşa tarafından İstanbul’a getirilip büyütüldü. İyi bir eğitim aldı. 1833 Yılında Mısır’a gitti. Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa onu sarayında görevlendirdi. Küçük kızı Zeynep’le evlendirip kendisine damat yaptı. Fakat diğer aile bireyleri bu evliliğe sıcak bakmıyorlardı. 1849 Yılında, Mısır’ın yeni Valisi Abbas Paşa, halası Zeynep Hanımın eşi olan Yusuf Kâmil Paşayı sürgüne gönderip hapsettirdi.
Halasına da boşanması için büyük baskı uyguladı. Kâmil Paşa, eskiden tanıdığı Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’ya gizlice bir arîza göndererek kurtarılmasını istedi. Osmanlı Padişahının fermanıyla hapisten çıkarılan Kâmil Paşa İstanbul’a getirildi (1849). Zeyneb Hanım, Vali yeğeninden Hacca gitmek için izin istedi ve gizlice İstanbul’a geldi.
Mustafa Reşit Paşa’nın Baltalimanı’ndaki yalısında yeniden nikâhlandılar. Gelinin şahidi Sadrazam Mustafa Reşit, damadın şahidi, nikahlarını da kıyan Şeyhülislam Arif Hikmet Beyefendi’ydi. 1863 Yılında, Kâmil Paşa, Sultan Abdülaziz tarafından sadrazam olarak atandı. Kültürlü ve seçkin bir devlet adamıydı. Arapça, Farsça ve Fransızca biliyordu.
Sadrazamlığı beş aydan az sürdü. Daha sonra değişik görevlerde bulundu. Abdülaziz’in ölümüne çok üzülmüştü. Kısa bir müddet sonra o da hayata veda etti. Zeynep Kamil Hastanesi bahçesindeki küçük türbeye gömüldü. 1886 Yılında Zeynep Hanım da öldü, yan yana yatırıldılar.
7 salonu ve 79 odası olan konakta yaşıyorlardı
Çok varlıklıydılar. Vezneciler’de bulunan ve daha sonra İstanbul Üniversitesi olan Zeynep Hanım Konağı’nda (1942 yılında yandı) yaşıyorlardı. 7 Salonu, 79 odası ve bağımsız bir hamamı olan konak, halk arasında “Pamuk Saray” olarak biliniyordu.
Zira, Mısırdaki pamuk çiftliklerinin geliriyle yapılmıştı. Bebek’teki görkemli yalıları da renginden dolayı “Pembe Yalı” olarak isimlendirilmişti. Yine Yakacık taraflarındaki yazlık köşkleri de gösterişli bir hayat yaşamalarını sağlıyordu. Evlerinde toplantılar eksik olmazdı.
Devrin edebiyatçıları, sanatçı ve aydınları her daim toplanır ve taltif edilirlerdi. Üç aylarda Kur’an ve dini sohbeler, diğer aylarda eğlence, müzik ve edebiyat toplantıları yapılırdı. Sultan Abddülaziz, bir Ramazan gününde Veznecilerdeki konağa gelmiş ve karı-koca bu önemli misafiri görkemli bir şekilde ağırlamışlardı.
Hastane fikrinin sebebi Namık Kemal oldu
Namık Kemal de Zeynep Hanım Konağı’nın müdavimlerindendi. Ama bir gün Yusuf Kamil Paşa’yı eleştirerek şunu söyler ” Şurayı devlet (idari yargı ve danışma organı olarak kurulan meclis) reisinin yayınladığı maarif nizamnamesi yeterli değildir. Paşa, servetinin küçük bir kısmını feda ederek, İstanbul’da beş-altı sıbyan ile bir-iki rüştiye (ortaokul) tesis edebilir” Bu eleştiriye cevap paşanın mühürdarı İbnülemin Mahmud Kemal İnal’dan gelir:
“Kamil Paşa’nın vatanına milletine olan fart-i mehabeti, kendini daima hayra sevk etti. Hayrhane vaki olan ihtarları kemal-i memnuniyetle kabul eyledi. Mesela, bir söz, âlî bir hastane yapılmasına sebeb oldu.” Diyerek cevaplandırır.
7 Mart 1882'de görkenli bir törenle açıldı
Böylelikle hastane yapma fikri doğmuş oluyordu. Hemen bir tezkîre ile padişahtan izin istendi. ”Nuhkuyusu’nda 15.000 arşın (yaklaşık olarak 10.200 metre) mikdarı bostanın sahasında 100 adet karyolayı istiab edecek derecede müştemilatı lazime bir gureba (fakir) hastanesi tesis ve inşasıyla tertibi idare…. şeklinde devam eden tezkireye çabucak olur alındı.
Zeynep Hanım, bu bölgeyi özellikle istemişti. Annesi Şem’inur Hanım biraz ilerideki Fenai Ali Tekesi’nde yatıyordu. Üsküdar ve çevresi böyle bir hizmete ihtiyaç duyabilecek bir nüfusa sahipti. Ve, 24 Haziran 1875 yılında temel atılmaya başlandı. Bu, Abdülaziz’in tahta çıkışının 15.yıldönümüne rastlıyordu. Ama, ne yazık 10 Ekim 1876’da Yussuf Kamil Paşa, Bebekteki yalıda hakkın rahmetine ulaştı.
Fakat Zeynep Hanım işe devam etti. Mimarlar; Berlasconi ve Duca’ydı. İnşaat yedi yıl sürdü. 2 Mart 1882 Perşembe günü görkemli bir açılış töreni yapıldı. Zeynep Hanım emeği geçen mimarlara ve bazı çalışanlara birer koyun (cep) saati ile esvaplık çuka hediye etti. Nisa (kadın) hastanesine 20 hizmetli kadın alındı ve kadın hastaların kabulüne başlandı. Hastane 40 yataklıydı. Hastalardan ücret alınmıyordu.
Vakıf senedi düzenlenmiş, akarı belirlenmişti. Kadrolu hekimi yoktu. Hekimler gayrimüslimdiler ve dışarıdan geliyorlardı. Emekli asker hekim Üsküdarlı Dr. Zıpçıyan, Fransız Jeremia, Balıklı Rum Hastanesi Cerrahı Dr. Dimitri Eftivuli Efendi görev yapıyorlardı.
Hastane 1882 yılından bu yana çalışıyor. Kısa aralıklarla farklı konularda hizmet sunmuş olsa da orası bir kadın doğum ve çocuk hastanesi olduğundan, her gün, ön isimleri Zeynep ve Kâmil olacak bir sürü bebek hayata gözlerini açıyor.
Binanın orijinal girişi üzerindeki kitabede –an-nahl süresinin 69.ayeti yazılmış; Fihi şifahun li’n-nas (onda insan için sağlık vardır).
Evet, bu binada insan için sağlık var, ülkenin bu ilk özel hastanesinde anneler büyük bir mutlulukla yavrularını kucaklıyor ve sağlığına kavuşuyorlar.
O güne kadar, hastaneler, hanedan/saray mensuplarınca veya cemaatlerce kurulan vakıflar tarafından yapılmışlardı. İlk olarak bir bürokrat ve bir vali kızı tarafından hastane yapıldı. Vakıf senedinde sadece tedavi değil, tedavi edilen hastanın evine kadar götürülmesi bile belirtilmişti. Güçlü bir vakıftı fakat ne yazık ki buna uyulmadı, zaman içinde kısa süreliğine olsa da özel hastaneye bile çevrildi (Cemil Topuzlu tarafından). Hatta vakfın haklarını geri alabilmek için başhekim Fahri Atabey Kahire’ye bile gitmişti fakat olumlu bir sonuç elde edilememişti. Ama, Zeynep Kâmil Hastanesi ülkenin en büyük çocuk ve doğum hastanesi olarak yaşamaya devam ediyor.
Ayrıca Zeynep Kâmil Hastanesi’nin iki başhekimi, Cemil Topuzlu ve Fahri Atabey buradaki görevlerinden sonra İstanbul Belediye Başkanlığı ve Valilik yapmışlardır.