Tarih 3 Haziran 1963'tü..
O gün Nazım Hikmet ölmüştü..
Can Yücel BBC Türkçe Radyosunda spikerdi..
Nazım'ın ölümünü dinleyicilere duyurma görevi ondaydı...
"Ben bunu okuyamam.. Ben Nazım'ın ölümünü kabul edemem" dedi..
Haberi okumadı...
O gün hiç çalışmadı..
Radyo da yayın yapamadı..
Ertesi gün görevinden istifa ederek, memlekete döndü..

Bakan çocuğuydu..
Cumhuriyet döneminin en önemli bakanlarından birinin hem de..
Çok bakan çoğundan farklıydı..
Çünkü hep geçim sıkıntısı çekti..
Basit yaşamayı seçti..
Malvarlığını soranlara şöyle açıkladı..
1- Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen..
2- Gökyüzünde bir bulut..
3- Bitlis’te beş minare..
4- Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili..
5- Islıkla çalınabilen beş anonim türkü..
6- Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı..
7- Palandöken’de bir palan, bir döken..
8- Kastamonu’nda üç kasto..
9- Üç fay hattı..
10- Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma..
11- Dünyada mekân..
12- Ahirette iman..
13- Denizde kum..
14- Bir çuval gazoz kapağı..
15- Bir kibrit kutusu sigara izmariti..
16- Biri İngilizce, 6 adet küfür..
17- Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht..
18- Anne babadan kalma, yarısı yaşanmış bir ömür..

Türkçe'nin en matrak, en lafını esirgemeyen şairiydi..
Cemal Süreya, onun için “Can Yücel kadar değişik teknikler kullanmış bir başka şairimiz yoktur” derdi..
Şiirlerinde resmen ayar verirdi..
Ağır küfürler ederdi..
“Küfür ve argoyu halk kullanıyor. Yazdığımız şey, halkın nabzı ve ağzı olduğuna göre, küfür de kendiliğinden katılıyor işin içine. Aslında küfür bir özgürlük davasıdır” derdi..
Özgürlüğünü mısralara dökerdi.
“Şiirlerinde küfür etme diyorlar usûlsüz,
Lan bu kadar orospu çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz?”
Her şiirinde kendi ifadesiyle nasıl gol atacağının peşindeydi..
O, Türk şiirinin santrforuydu..

Şairliğinin yanı sıra, Almanca, İngilizce, Latince ve Yunanca bilirdi..
Çok çeviri yaptı..
Çevirileri başına iş açtı..
12 Mart muhtırasında Mao ve Che çevirileri için içeri attılar..
1974'te genel af ile özgür kalabildi.
Toplumsal sorunları hep gündeme getirdi..
Çarpık düzene mutlaka söyleyecek sözü vardı..
"Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Türk, öğün, çalış güven! demiş a,
Şimdilerde çalışan parasız, pulsuz
Çalışıyor paralıya
Güvenen varsa, parasına güveniyor
Üstyanı öğün babam öğün!
Dövün babam, dövün!"

Edebiyat kadar içkiye de düşkündü..
İyi rakı içerdi..
“İçim rakı, dışım su" derdi.
Nasıl rakı içileceğini de şöyle mısralara dökerdi.
"Rakı sofrasında susulmaz arkadaş,
Hıçkıra hıçkıra ağlayacaksın..
Arınacaksın gururundan, paşa gibi.
Şerefe ulan diyeceksin..
Şerefsiz Dünyaya inat şerefimize,
Kırar gibi tokuşturup kadehleri,
Gırtlağınla seviştireceksin meyleri..
Gömeceksin kendini şişelerin dibine, ölür gibi
içeceksin!..
Öleceksin arkadaş..
Oturtacaksın karşına geçmişini,
Güle güle küfür edeceksin...
Unutacaksın, unutur gibi içeceksin !
"İçiyorsan Rakıyı öve öve,
Söve söve kusacaksın ne varsa içinde.."

Gırtlak kanserine yakalandığında dostları artık dinlenmesini söyledi..
“Ben şairim, fil değilim.. Azrail'i bir köşeye çekilip bekleyemem. Meydanlarda ölmeliyim" dedi..
"Ömür dediğin üç gündür,
Dün geçti yarın meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür..
O da bugündür." der gibi..

18 yıl önce öldü..
Şiir söyleyerek, rakı içerek, küfür ederek..
Vasiyeti üzerine çok sevdiği Datça'da gömüldü..
"Beni kuzum Datça’ya gömün.
Geçin Ankara’yı, İstanbul’u!.
Oralar ağzına kadar dolu..
Alabildiğine pahalı..
Örneğin Zincirlikuyu’da
Bir mezar 750 milyona..
Burası nispeten ucuz..
Ortada kalma ihtimali de yok..
Hayır dua da istemez..
Dediğim gibi, beni Datça’ya gömün..
Şu deniz gören mezarlığın orda..
Gömü sanıp deşerlerse, karışmam ama!"
Anısına saygıyla....

Can Yücel’den babasına

Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çırpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.

Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici hep, hep acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40’ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a,
Bi helalleşmek ister elbet, diğmi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, can evim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.