Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, hayat pahalılığından bunalan vatandaştan “biraz daha sabır” isteyerek, rahatlama için 2025’in ikinci yarısını işaret etti.

Katıldığı bir TV programında çarşı pazarın yüksek fiyatı ve mevcut ekonomik sorunları iyi bildiklerine vurgu yapan Şimşek, bu sorunların 2025 yılının ikinci yarısından itibaren çözüme kavuşacağını ve göreceli rahatlama olacağını bildirdi. Lakin yıllardır sabır gösteren yurttaş, her defasında olumlu sonucunu göremedi , soluk alamaz hale geldi. Sabır taşı olsa çatlar bu vaatler karşısında. Zira önceki yıllarda da çok özveride bulunmuştu memur, emekli, emekçi, esnaf, çiftçi, dul ve yetim. Beklenen göreceli rahatlama bir türlü gelmedi. Yeniden sabır istemek ne denli inandırıcı olur?      

İkinci kez bakanlık koltuğuna oturduğu Haziran 2023’ten bu yana enflasyonu düşürme adına kamuda disipline yönelik sıkı para politikası yürüten Mehmet Şimşek, kamuoyunun şiddetli itirazlarına karşın aylık ve ücretleri baskılamayı yeğliyor. “Enflasyonu tetikler ve sürdürülen ekonomik modeli aksatır” gerekçesi ile emekli ve emekçiye yaşanabilir zam verilmesine karşı çıkıyor. Milyonlar Şimşek’in katı politikasından ötürü TÜİK’in tartışmalı TÜFE verileri doğrultusunda zam alıyor. Tabii çarşı pazarın ateş pahası fiyatları karşında TÜİK zamları yetersiz kalıyor. Sanki yüksek enflasyonun ve dişlileri atan bozuk ekonomik çarkın sorumlusu onlar.

Bu ocak ayı başında net 17 bin 2 TL’ye çıkarılan asgari ücrete temmuzda ara zam yapılmadı, emekliye beklediği refah payı verilmedi. Buna karşın temel ürünlerde fiyatlar hızla yükseliyor. Enflasyonun tek sebebi yetersiz zamlarla sürekli baskılanan maaş, ücret ve aylık artışları değil. 2020 yılı başında emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 28, sermayenin payı yüzde 42 oranında idi. Bugün emeğin aldığı pay yüzde 25’in altına gerilerken, sermayenin aldığı pay yüzde  80’e ulaştı.

Ekonomi sayfalarında büyük şirketlerin ve bankaların her yıl devasa kar elde ettiklerini okuyoruz. Buna rağmen emek gücü sürekli yoksullaşıyor. Bu tablo karşısında emekçi ve emekliye insanca yaşanabilir aylık artışından yoksun bırakmak, enflasyonun biricik nedeni olarak değerlendirmek sanırım Türkiye dışında çok az ülkede vardır.

Kamu kaynakları yandaşlara peşkeş çekilirken, israf olanca hızı ile sürerken, otoyol, köprü ve havaalanı müteahhitlerine garanti para ödenirken muhalefet dışında kimsenin sesi çıkmıyor. Ama sıra milyonlarca gariban kitleye geldiğinde, “Aman yüksek zam vermeyelim yoksa enflasyonu azdırır” diye çığlıklar atılıyor.

Vergide adaletsizlik üst düzeyde. Emekçiden peşin vergi alınırken, servet kesiminden kazançları oranında vergi alınmıyor. Kurumlar ve gelirler vergisine uygulanan istisna ve muafiyetlerden dolayı 2023 yılında 1 trilyon 100 milyar TL tutarında vergi kaybı oldu. Faiz kazancıdan hiç vergi alınmadı. Bir yanda varsıldan vergi alınmıyor diğer yandan emekliye, emekçiye, “ Zam yapamayız kaynak yok” deniliyor. Vatandaş akaryakıta yüzde 44 oranında ÖTV, yüzde 20 oranında KDV, mutfak tüpüne yüzde 15 ÖTV, yüzde 10 oranında KDV ödüyor. Zenginler faiz kazancından muaf tutulurken, garibanlar her alış verişte vergi ödüyor. Hani vergide adalet? Ara ki bulasın.

2002 yılından bu yana 13 kez vergi affı çıkarıldı. Vergi kaçıranlar affedildi. Ondan sonra emeği ile geçinen pazarcı, tuhafiyeci ve küçük esnafın peşine düşüyorlar. Asıl vergiyi kaçıranların, gelirini gizleyenlerin peşine düşün ki Hazine’nin boş kasası dolsun. Vergide adalet sağlanamadan ekonominin yolunda yürümesi mümkün değil. Zira hep emekçi ve emekliden almakla bu iş yürümez. Vatandaş, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e  “Bu kaçıncı sabır. Hep biz mi göstereceğiz ” diye soruyor.

Bekliyoruz rahatlamanın olacağı 2025 yılının ikinci yarısını.