Eski Genelkurmay ve eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, eğitime ilişkin öyle bir söz etti ki, ortalık toz duman oldu.

“Eğitimin amacı bilgi değildir. Allah korkusu ve kuldan utanmaktır. Ondan sonra ateistle mi, deistle mi, LGBT ile mi uğraşacaksanız?”  şeklindeki açıklaması yıllarca Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı görevini yürüten  eski askere, orgenerale hiç yakışmadı.  Bu sözleri bir tarikat veya cemaat lideri söyleseydi bu kadar tepki çekmezdi. Zira onlardan bunları duymak olağan. Ancak kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk’ün ordusunda Genelkurmay Başkanlığı gibi son derece önemli görev üstlenmiş birinin söylemesi, bilgiyi dışlaması toplumu şoke etti.

Hulusi Akar,  eğitimli, donanımlı eski asker. Bırakın Hulusi Akar’ı bu niteliklere sahip başka bir kişinin eğitimde önceliğin ”Allah korkusu ve kuldan utanmak” olduğunu savunması, bilgiyi geri plana atması beklenemez. Aslında siyasi iradenin içinde, kamu kurumlarında, üniversitelerde Hulusi Akar gibi düşünen çok sayıda kişi var.  

Hatırlayın Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı’nın, “Türkiye’nin geleceği için cahil nesil lazım. Ben bu ülkede cahil halkın ferasetine güveniyorum. Okuma-yazma oranı arttıkça bana hafakanlar basıyor” sözünü. Bunu söyleyen, cehalete övgüler sıralayan bir üniversitenin rektör yardımcısı.  Bu anlayışla mı çağdaş devlet olacağız?

Dünya ülkeleri bilgili toplum oluşturma peşinde koşarken, ülkemizde eğitimde bilginin tartışılmaya açılması, cehaletin alkışlanması, dini duyguların istismar edilmesi ile daha çok nal toplarız. Eğer eğitimde bilgi dışlanırsa, toplum okumayan, öğrenmeyen, sorgulamayan, düşünce öğretmeyen,  ezber bozmayan  yapıya evrilir. Bugün dünya siyasetine, ekonomisine liderlik eden ülkeleri bir irdeleyin bakalım, altından ne çıkacak. Tümü çağdaş eğitimi, bilgiyi öne çıkarıyor, dini duyguları siyasete alet etmiyor. Ekonomileri oldukça kalkınmış, kişi başına düşen milli gelirleri Türkiye’nin kat be kat üzerinde. Enflasyon ve hayat pahalılığı bizdeki gibi rekor kırmıyor.

Din Allah ile kul arasında olan bağ. Laik ülkelerde herkes inancına göre yaşar. İsteyen beş vakit namazını kılar, orucunu tutar, hacca gider, başını bağlar, İslami değerlere göre yaşar. İsteyen de laik yaşam biçimini benimser. Kimseye inancından ötürü baskı uygulanamaz. Zaten vicdanlı olan her birey Allah’tan da korkar, kuldan da utanır. Temel değer insanlık ve vicdandır. Eğer bu yoksa ne kadar Allah’tan korksanız ne kadar kuldan utansanız da insanlığınız sıfırsa hiçbir anlamı olmaz. Korku da utanma da vicdanlarda yatar.

Hulusi Akar’ın sözleri toplumda tartışılırken, Diyarbakır’da gülen gözlü Narin’in öldürülmesi “cuk” diye oturdu. Canavar ruhlu amcası, annesi ve ağabeyi tarafından ortaklaşa planlanan cinayete kurban giden Narin’in ailesi ve köyü muhafazakar ve dinlerine son derece bağlı imiş. Eğer o caniler Allah’tan korksalar, kuldan utansalardı minik yavruyu acımasızca öldürebilir miydi? Bir anne öz kızına, bir ağabey can parçası kız kardeşine nasıl kıyabilir ki. Vicdan sahibi olmanın, vahşi duyguları gemlemenin dine sıkı bağlılıkla ilgisi yok.

Değer bilir, yardımsever olmanın temel etmenlerinden biri de aileden alınan ahlak kadar, bilimi öne çıkaran eğitimdir. Okuyan, sorgulayan, öğrenen, bilinçli  bireylere sahip, demokrasi çıtası yüksek, bilimde çığır açan bilim insanlarının olduğu,  ekonomisi gelişmiş, halkı müreffeh içinde yaşayan ülkeler dünyada hep ilk sıralarda yer almıştır.  Bu sıralamayı da cehaleti öven değil, bilimi, çağdaşlığı önceleyen eğitim ile yükseltmek mümkün.  Gerisi boş laf.

Hem Hulusi Akar, Allah’tan korkuyor, kuldan utanıyordu da ABD’de biyoloji  eğitimi gören kızını denklik olmadığı halde niye Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne sınavsız yatay geçişini sağladı.