Yerel seçimlerde Cumhur İttifakı büyük yenilgiye uğrarken, ana muhalefet partisi CHP tek başına olağanüstü başarı gösterdi.
Yüzde 37.74 oy oranı ile 1977 seçiminin ardından ilk kez birinci parti konumunu elde etti.
CHP’nin İstanbul ve Ankara gibi son derece önemli büyükşehirleri ikinci kez, hem de farkla kazanması Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı siyaset sahnesinde daha güçlü figür haline getirdi. Hiç kuşkusuz seçimin bir diğer kazananı “Değişim” sloganı ile 5 ay önce CHP genel başkanlık koltuğuna oturan Özgür Özel idi.
Adaylaştırma sürecinde epey eleştirilen Özgür Özel’in gençlere ve kadınlara öncelik vermesindeki haklılığı partisinin zaferi ile kanıtlandı. CHP’nin edindiği yüzde 37.74 oranında oy, 14 büyükşehir, 21 il, 337 ilçe ve 48 belde belediye başkanlığı Özgür Özel’in koltuğunu pekiştirmesini sağladı. Özel’in seçim çalışmalarında sürekli ezilen emekliyi ve emekçiyi öne çıkarması, sorunlarını yılmadan dile getirmesi CHP’nin oy hanesine olumlu yansıdı.
Rahmetli Süleyman Demirel, “Boş tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur” demişti. 31 Mart seçiminde ortaya çıkan sonuç Demirel’in haklılığını bir kez daha gösterdi.
Zira bu seçimin belirleyicisi 10 bin TL gibi son derece onur kırıcı aylığa layık görülen emekli, gün ışımadan ucuz et kuyruğuna giren, Halk Ekmek büfesi önünde bekleyen, kıt geliri ile temel gereksinimlerini karşılayamayan dul, yetim ve yoksul kitle oldu. Öyle ki yoksul ama onurlu milyonlar, “ Aylıkları yetmiyorsa ikinci işte çalışsınlar” denilerek horlandılar, aşağılandılar.
“Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz” sözü tam da bu seçimde emeklilere denk düştü. “Ha bugün, ha yarın” denilerek oyalanan, aylıklarına zam “bütçede kaynak” denilerek geçiştirilen, derin yoksulluğundan ötürü güçlükle yaşamaya çalışan emekli, emekçi, dul, yetim, küçük esnaf ve köylü öfkesini oyları ile sandığa yansıttı.
Sürdürülen ekonomik sistem bir avuç varsılı daha da büyütürken, nüfusun büyük çoğunluğu yetersiz aylık, düşük gelir, yüksek enflasyon ve cepleri yakan hayat pahalılığı karşısında ezildikçe ezildi. Mutlu azınlık aldığı milyon dolarlık villayı, yazlığı, daireyi ve lüks otomobili toplumun gözünün içine görgüsüz şekilde sokarken, garibanlar ekmek peşinde koştu, üç kuruş aylıkla muhannete muhtaç olmadan geçinmeye çalıştı.
Emeklinin milli gelirden aldığı pay son bir yılda yüzde 5’ten 4-3’lere dek geriledi. Yoksulluk her yerde yaygınlaştı. Toplumsal dayanışma ve sosyal belediyecilik uygulamaları ile ezilenlere can suyu sağlanmaya çalışıldı.
Emekli, insanca yaşanabilir aylık istemini her yerde çığırdı, “geçinemiyoruz” feryatları yeri göğü inletti. Ne ki siyasi irade bunları görmezden geldi. Salt banka promosyonlarına zam ile yetinildi. Oysa bazı harcamalardan kısıntı yapılarak, kamuda tasarrufa gidilerek emekliye, yoksula kaynak rahatlıkla yaratılırdı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, izlediği sıkı para politikasından ödün vermeyince, emekli, emekçi ve dar gelirli faturayı sandıkta kesti. İzlenen mali disipline karşın yüksek enflasyon hala dizginlenemedi, hayat pahalılığı dolu dizgin sürüyor. Yılın ikinci yarısında, enflasyon gerileyecek, hayat ucuzlayacakmış. Dedikleri gibi olacak mı bakalım.
Umarım iktidar seçim sonucundan gerekli okumayı yapar, 16 milyonu aşan dev ordunun istemlerine daha fazla kulak tıkamaz. Zira özelleştirme adı altında birilerine peşkeş çekilen Türkiye Cumhuriyeti’nin göz bebeği kurumlarda ter akıtan, ülke kalkınmasına omuz veren eli öpülesi emekli her şeyin en iyisine layık. Onları daha fazla üzmeyin.