Bilgi edinme ihtiyacı duymayan, her konuya yüzeysel yaklaşan, yaşadığı şehrin insanından ve dinamiklerinden uzak duran, ruh hallerinin karmaşıklığını ve karamsarlığını ülkenin gerçekleri olarak sunmayı alışkanlık haline getiren, çapsızlıklarına rağmen “Her şeyi biz biliriz” demekten çekinmeyen, utanmayan “Olumsuzlar Korosu”na kalsaydık, hepimiz çoktan birer ölüydük. Gömülmeyi bekleyen iskeletlerdik.
Olumsuzlar Korosu “Öldü, ölüyor! Bitti, bitiyor!” marşı eşliğindeki gösterilerinde ilk çiviyi üzerinde “sanat” yazılı tabuta çakıyor. Yüz yıldır, belki daha da eski, ne marşın sözleri değişti, ne tabutun rengi. Koro elemanları, atalarından aldıkları mirasa öyle bir sahip çıkıyorlar ki, sanki kutsal metin; yeni bir sahne, yeni bir dekor ve yeni bir söylem akıllarına bile gelmiyor. Bir tür genetik psikoz.
Kitapların okunmadığını, tiyatro, opera, bale başta olmak üzere sanatsal etkinliklere ilginin azaldığını öne sürenlere, “Kültür, sanat bitti!” naraları atanlara ne desek boş. Kafeste yaşayanın kanadı olsa ne fayda? Uçmaktan mahrum olduktan sonra…
Geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı, Olumsuzlar Korosu’nun ağzına bant olarak yapıştırılmak üzere bir haber yayımladı. Yasemin Kalyoncuoğlu’nun haberinde, “Fındıkkıran" balesine bilet almak için Opera Sahnesi önünde sabahın 5'inde kamp kuranlar ve gişe önünde kuyruğa girenler anlatılmış. İnternet üzerinden satışa sunulan"Fındıkkıran" balesi biletleri ise 20 saniyede bitmiş. Bu bir rekormuş. Belki dünya rekorudur.
Sanat bitmez, hele Ankara’da asla. Bu yargıya varmam boşuna değil. Sadece bir tiyatro salonuna bile akın eden seyircilere dikkatle bakarsanız bana hak verirsiniz. İnsanlığımı Yitirirken adlı oyunun ilk gösteriminin davetlilerindendim. Akay Yokuşu başındaki Aralık Sahne’nin önü iğne atsanız düşmeyecek denli kalabalıktı. Pırıl pırıl, cıvıl cıvıl bir gençlik.
“İnsanlığımı Yitirirken”, Japon Osamu Dazai’nin 1948’de yayımlanan romanı: Japonya'da şimdiye kadarki en çok satan ikinci roman. Geçen Nisan’da, Osamu Dazai ve eserine ilişkin bir yazı yazmıştım. O yazıda, Japon edebiyatının, Japonya gibi, farklı, ilgi çekici, renkli, karmaşık bir dünya olduğunu vurgulamış, dünyanın ilgi odağı haline geldiğine dikkat çekmiştim.
Tiyatroya gönül vermiş, tiyatro gazetesi ve dergisi çıkarmak için çalmadık kapı bırakmayan Murat Yiğit’e bir oyun öncesi, Osamu Dazai’nin “İnsanlığımı Yitirirken” kitabından söz etmiştim. Murat Yiğit, sohbeti unutmamış, “İnsanlığımı Yitirirken” romanını sahneye koymak için kolları sıvamış.
“İnsanlığımı Yitirirken” filme çekilmiş, manga, ve anime televizyon dizisi olmuş. Tiyatro oyunu olarak ilk kez Türkiye’de sahnelendi. 2024, Japonya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisinin yüzüncü yıldönümüydü. Kültür ve Turizm Bakanlığı oyun için maddi katkı vermiş, Japonya Büyükelçiliği destek olmuş.
Osamu Dazai'nin yazdığı romanlardan dünya tiyatrosuna evrilmiş ilk eser olan “İnsanlığımı Yitirirken” oyunu, Ankara’da Geleneksel 4. Bi’Aralık Festivali’nde, gençlerle tıklım tıklım dolu bir salonda sahnelendi. Önerimin hayat bulması beni mutlu etti.
Çevirmenliğini Hüseyin Can Erkin’in yaptığı eserin uyarlaması Kadir Köse’ye ait.
Dramaturg: Boran Erkılıç, Süpervizör: Hüseyin Oçan, Yönetmen: Kadir Köse - Boran Erkılıç, Reji Asistanı: Elif Ertekin, Koordinatör: Murat Yiğit.
Oyuncular: Ömer Yetik, Emre İsaoğlu, Ezgi Çakmak. Üç genç: Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü öğrencisi. Oyuncular, bir saatlik oyunda, ilk gösterim olmasına karşın başarılı bir performans sergilediler. Yıllar önce bir solukta okuduğum kitabın oyununu da aynı heyecanla izledim.
“Yaşamım utançlarla doludur. İnsan yaşamının ne olduğu hakkında bir fikrim yok.'' cümlesiyle başlayan kitaptan sahneye uyarlanan oyunu beğendim. Dekorda sadelik tercih edilmiş, Dazai’nin tasvir ettiği gibi. Sanki müzik eksikti.
“İnsanlığımı Yitirirken”i okuduğumda altını çizdiğim cümlelerden biri “Artık ne mutlu ne de mutsuzum. Her şey geçip gidiyor” olmuş. Bir yılı geride bıraktık. Her şey geçip gitti. Kadim kültürümüzün bize mirası olan “Bu da geçer yahu!” sözüne can simidi gibi yapışanlardanım. Bu söz, 2025’te de can simidim olmaya devam edecek.
Osamu, iç dünyamızın tıka basa dolu olduğunu ve taşıdığımız bu yükü başkalarına göstermek istemediğimizi söylüyor. O kendini yazıyla rahatlatmak istemiş. Yazarak yaşamın ağırlığını eriterek sayfalara akıtmış, kelimelere dökmüş. Yükünü hafifleteceğini sanmış. Oysa öyle olmamış, 1948’de intihar etmiş. Ölümler arasında beni en çok üzen,,”Hayat ışığını kendi eliyle söndürenler” olmuştur.
“İnsanlığımı Yitirirken” kitabından seçtiğim cümleleri yeni yıl hediyesi olarak kabul etmenizi rica ederim.
"Acaba, güven dolu saf bir yürek, suç mudur?”
“Amatörlerde korkusuzca bir cüretkârlık vardır, benim baş edebilmem imkânsız.”
“İnsan asla insana boyun eğmez. Köleler bile, köle gibi davranırlar.”
“Cezanın olmadığı yerde suç hareket halindedir.”
“Zayıf insanlar mutluluktan bile korkarlar. İplikle bile yaralanırlar. Bazen, mutluluk da insanları yaralayabilir.”
“Bu dünyada farklı farklı mutsuz insanlar var, hayır, her yer mutsuz insanlarla dolu desem abartmış olmam.”
“Dışarıya karşı durmaksızın gülen yüzümü gösterirken, iç dünyam ölüydü.”
Günün Sözü: Ruhun şarkı söylerse hayat seni mutlaka dansa kaldırır.