Gelir adaletsizliği öylesine doruğa çıktı ki garibanların sabredecek hali kalmadı.

Hayat pahalılığı altında inim inleyen dar ve sabit gelirli kitlenin yakınmaları yeri göğü deliyor. Ne ki iktidar yetersiz aylıklarda iyileştirme yapmamakta kararlı . Yüksek enflasyonun,  hayat pahalılığının,  israfın sorumlusu  sanki onlarmış gibi yılbaşına değin sabretmeleri isteniyor. Neyin sabrı, neyin tasarrufu? 

Bir yanda kıt aylık ve gelirle yaşamaya çalışan gariban insanlar, diğer yanda kamu kurumlarından iki, üç yetmedi dört maaş alanlar, bir gecede yumağını büyüten tuzu kurular. Öylesine yaman çelişki var toplumda.  Mutlu azınlık “gününü gün ederken, vur patlasın çal oynasın” yaşamını sürdürürken,  işçi, memur, emekli, esnaf, çiftçi, dul ve yetim maddi sorunlarla boğuşmaya devam ediyor.  

CHP’nin arı gibi çalışkan Zonguldak milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, her gün bir kamu yöneticisinin, bürokratın asil görevinin dışında diğer devlet kurumlarında  “yönetim kurulu “ üyeliği adı altında aldığı dudak uçuklatan maaşlarını kamuoyuna açıklıyor.

Deniz Yavuzyılmaz’ın açıklamalarına göre her birinin eline çifte maaştan  ötürü 100 - 150 bin TL’den  aşağı para geçmiyor. Bazı kurumlarda üstlendiği görevin dışında üç, dört  kurumda yönetim kurulu üyeliğinden  dolayı bol sıfırlı maaş alanlar mevcut. Bunların aylık geliri  150- 200 bin TL  arasında değişiyor.

Bir yanda devletin sosyal yardımlarıyla, 10 bin TL emekli aylığı ve 17 bin TL asgari ücretle geçinmeye çalışanlar, diğer yanda rekor tutarda para cebine girenler. CHP’li Yavuzyılmaz, kamu kurumlarının yönetim kurulu üyelerini mercek altına alarak, bol sıfırlı maaşların kimlere gittiğini belgelerle gözler önüne seriyor.

Yurttaşın vergilerinden oluşan devletin parasının bu denli  kolay ve hesapsızca harcanmasını  kanıtlarıyla kamuoyuna sunan Zonguldak milletvekili önemli bir işlevi yerine getiriyor. Duyurduğu  isimlerden birkaçı dışında kabarık maaşları neden aldığına ilişkin açıklama yok. Bu ithamlar karşısında çıkıp bir cümle açıklama yapılmaz mı?  Ağızları kilitlenmiş, tek sözcük çıkmıyor.  

Emeklinin, emekçinin durumu belli.  Siftah yapamadan dükkanını kapatan esnafın sayısı  artıyor. Çalışma çağındaki üniversite mezunu gençler iş aramaktan bunaldı, evde oturuyor. Milyonlarca emekçi 17 bin 2 TL’lik  asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Emeklinin dörtte üçü açlık sınırının altında kalan aylıkla ölmeme uğraşında. Ürünü para etmeyen çiftçi perişan. Siftah etmeden dükkanını kapatan  esnaf ne yapacağını şaşırmış durumda. Kiralar aldı başını gidiyor. İcra dairelerindeki dosyaları kabardı. Neredeyse dört kişiden biri icralık.

Ülkede ekonomik açıdan can yakan olumsuzluklar yaşanırken, yurttaş sorunlarla boğuşurken birilerinin ayda 100 -200 bin TL’yi  cebe indirmesi hak mıdır? Biri çıkıp da “Görevim dışında yönetim kurulu olarak aldığım ek maaşı hak etmiyorum, bu hakkımdan vazgeçiyorum“ demiyor. Niye vazgeçsinler ki ballı börekli paradan.

Gösteriş, ekstra maaşlar toplumun gözüne batıyor, vatandaşın vicdanını incitiyor. Asgari ücretli ve emekliye temmuzda ara zam vermemek için “bütçe yetersizliği” öne sürülüyor, kırk dereden su getiriliyor. Zira  kasa boş. Ama bazı  müteahhitlere yaptıkları  köprü ve otoyollarda garanti geçiş ücreti vermekten sakınılmıyor. İster buralardan geç veya seyahat etme. Garanti para senin cebinden çıkıyor.

Yurt dışından beklenen sermaye de gelmedi. Boşalan kasayı doldurmak için tek yol kaldı,  halka yeni vergi salmak. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “yeni vergi yok” dese de eli kulağında. Bir sabah yeni vergilerle uyanacak Türkiye.  Sanki ayakta zor durabilen vatandaşın yeni vergi ödeyecek hali var da? Onun için doğrudan vergi yerine tüketim maddeleri üzerindeki KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerde artış gündeme gelebilir. Altta kalanın canı çıkıyor hiç düşünen yok.