Atatürkçü cesur kalem Uğur Mumcu’yu katledilişinin 32. yılında hüzünle anıyoruz.

Örnek gazeteci Uğur Mumcu, karanlık ellerce düzenlenen bombalı saldırıyla aramızdan alınalı 32 yıl geçti.  Her 24 Ocak’ta olduğu gibi bu yıl da şiirlerle, türküler ve çeşitli etkinliklerle anılacak halkın gönlünden silinmeyen Uğur Mumcu.

Korkusuz gazetecinin yazdıkları  o günlerde dikkate alınsaydı bugün yaşadığımız birçok acı olayın önüne geçilebilirdi  Yazdıklarının yıllar sonra gerçekleşmesi üzüntümüzü daha da artırıyor.Kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda kaleme aldığı yazılardan ötürü karanlık çevrelerin, uyuşturucu ve silah kaçakçılarının, gericilerin hedefi haline gelmişti. Aldığı tehditlere karşın, yılmadan, cesaretle karanlıkların üzerine gitti. Aydınlık dolu günler için mücadele etti.

Ankara’nın soğuk ve ayazlı bir gününde,  24 Ocak 1993’te yazılarından korkan karanlık çeteler tarafından arabasına koydukları bombanın patlaması sonucu eşi Güldal Mumcu ve çocuklarının gözü önünde yaşamdan koparıldı. Kara haber tez duyuldu Türkiye’de. Sevenleri, arkadaşları laik cumhuriyet tutkunları göz yaşlarına boğuldu.Yağmurlu bir Ankara gününde yüz binlerin katıldığı cenaze töreni ile sonsuzluğa uğurlandı. Sanki doğa da yas tutuyordu toprağa verildiği gün.

Aradan 32 yıl geçse bile hala net olarak aydınlatılamadı hainlerin gerçekleştirdiği melun cinayet. Yıllar geçse bile halk kendisi için yazan, haber yapan, savaşım veren  Uğur Mumcu’yu asla unutmayacak.

Ocak ayı biz gazeteciler açısından acılı günlerle dolu. Genç meslektaşımız Metin Göktepe’yi Ocak ayında polis şiddetine kurban verdik. Aydınlık düşünceleri, dostluk ve barıştan yana tutumu ile öne çıkan bir diğer meslektaşımız Hrant Dink de bu ay  çocuk yaştaki katilin kurbanı oldu. Ne Uğur Mumcu’nun ne de diğer meslektaşlarımızın katilleri bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarılabildi.

1 Şubat günü anacağımız Abdi İpekçi’ye düzenlenen suikast da 46 yıldır gizlerle dolu niteliğini sürdürüyor.

Gazetecilik yalnızca halkın özgürce olup bitenlerden haberdar edilmesi değil, aynı zamanda da demokratik ülkelerde yöneticilerin doğru kararlar almaları için onların uyarılması işlevini gören bir meslektir. Yürütme, yasama ve yargı karşısında bu yüzden basına ‘Dördüncü Kuvvet’ denmektedir.

Ne yazık ki, Uğur Mumcu’yu andığımız bugün, onun araştırmalarıyla ortaya çıkarttığı gerçeklerin, yazdığı yorumların ülke yöneticilerince hiç dikkate alınmadığını görüyoruz. Dikkate alınsaydı günümüzde yaşamakta olduğumuz birçok acı olayın önüne geçilebilirdi .

Mumcu 38 yıl önce şöyle yazıyordu: “Din ve inanç özgürlüğünün en sağlam güvencesi laiklik ilkesidir. Bu ilke, siyasal amaçlı dinsel akımların devlet yönetimine egemen olmasını önlemek için getirilmiştir”. Bu ilkenin, ne kadar önemli ve vazgeçilmez nitelikte olduğunu her gün yaşadığımız olaylarla çok daha iyi anlıyoruz.” Yaşadığımız acı olaylar günümüzde de sürüyor.

 

Yıllar yılı Uğur Mumcu gibi gazetecilerin uyarılarına kulak vermek yerine yöneticiler medyayı baskılamayı yeğledi. Uğur Mumcu’yu 32. ölüm yıldönümünde özlemle, saygı ve sevgiyle anarken, ülkemizin eksiksiz demokrasiye kavuşması için halkımızın haber alma hakkına saygı gösterilmesini ve medyanın Dördüncü Kuvvet olarak işlev görmesinin sağlanması gerekiyor.